Biri NAMUS mu dedi?
Modern zamanların en tutulan, en onaylanan klişelerinden biri de "Namusu bacak arasında aramayacaksın azizim!" değerlendirmesidir. Her ne kadar haklı bir tepki gibi görünse de malzeme olduğu ağızlardan ötürü vasfını yitirmiş ve değersiz laf kalabalığı kategorisine alınıp tozlu raflara kaldırılmaya namzet bir cümleciktir. Zira elimize geçirdiğimiz her değerli şeyi paçavraya çevirip eninde sonunda çürüğe çıkarttığımız gerçeğinden yakasını "namus" kavramıda kurtamadı. Namusluluk sınırları net olarak çizilemese de toplumsal ahlaka, değerlere ve kurallara bağlılık aynı zamanda başkalarının hakkına hukuna duyulan saygı diye çok kabaca özetleyebileceğimiz bir durumdur. Eşini aldatana, elin karısına kızına yan gözle bakana, başkasının hakkını gasp edene, rüşvet alana, işini hakkıyla yapmayana, çalışana hakkıyla ücret vermeyene, verdiği sözü tutmayana, ticarette dürüst olmayana namussuz denirmiş ve namus deyince akla bunlar gelirmiş eskiden. Gel zaman git zaman kolunu bacağını budamış, kuşa çevirmişiz bu güzelim kelimeyi. Şimdilerde namus sadece sadakat ve kadın/erkek ilişkisi çağrışımı yaparken "Bacak arasında aramayalım" hezeyanları atanların ekserisi de namusluluğu bu dar kalıptan çıkartıp özüne döndürmek niyetinde gibi durmuyorlar. Bilakis bu heybetli ağaçtan geriye kalan cılız gövdeyi de yakıp kül etmek ister gibiler. Onlar daha çok hırsıza, dolandırıcıya namussuz denmiyor, onlar kurtuldu, artık 10 yaşında çocuğa sarkana da, karısından kocasından habersiz trencilik oynayana da namussuz denmesin komple defolup gitsin bu kavram derdindeler. Yani sözde eleştirenle, ağzından düşürmeyip kendine cinayet bahanesi olarak bile görenin el birliğiyle içine ettiği, ölüm döşeğinde, mazlum bir erdem namuslu olmak. Burda bir durup rotayı çevireyim.
Rıdvan Dilmen hakkında Vatan Gazetesi asılsız haberler yapmıştı geçtiğimiz haftalarda hatırladınız değil mi? Bahis, şike, telefon görüşmeleri, maç satmalar vesaire... Rıdvan hem futbolun içinden geldiğinden hem de zamanında kumarda, at yarışında, şans oyunlarında büyük paralar kaybettiğinden anında bir kamuoyu oluştu. Hepimiz içimizden "yapmaz ama acaba yapmış da olabilir mi?" diye geçirdik. Haberin üstünden bir gün geçti geçmedi Rıdvan çıktı böyle birşey yok, kayıt varsa yalan, ispatlanırsa ben futbolun f sini ağzıma almayacağım, pazartesi gidip kendimi şikayet edeceğim dedi haberi yapanlara kapağı taktı hepimizin kuşkularını silip attı. TV de yaptığı 5 dakikalık bir konuşmayla temiz olduğunu anladık veya temiz çıkmazsa ne yapacağını öğrendik. Zaten kendine güvenen, suçsuz olduğunu bilen herhangi bir dünya vatandaşı da benzer bir tepki koyar hodri meydan derdi.
Dünden Deniz Baykal'a ait olduğu iddia edilen bir görüntü çıktı ortaya ve çarşı pazar karıştı. Şöyle bir tepkilere, tepkisizliklere, haberi yapanlara, yazanlara, yorumlayanlara baktığım zaman labarotuvar gibi bir mevzu görüyorum. Dışarda durum nedir bilmiyorum da buralarda yazar çizer siyasetçi aydın(!) takımı benim diyen dansözün belini kırmazsa adam değilim. Haberi yapan gazeteden daha doğrusu gazetenin internet sitesinden başlayalım.
Kendilerini İslamcı olarak konumlandıran, bir ideale sahip olduğunu kendisi iddia eden Vakit Gazetesi'nden yayıldı görüntüler. Namus ve ahlak kavramlarını insanlığa dinlerin kazandırdığını düşünürsek, din eksenli çıkartılan bir gazetenin habercilik anlayışında her gazeteden fazla demiyorum, herhangi bir gazete kadar da demiyorum, sadece birazcık diyorum biracık ahlak ve namus kırıntısı olmasını beklemek hakkımız sanırım. Fakat o kırıntıyı bile göremiyoruz bu gurupta.
İki iddia var elimizde. İkisi de son derece hassas ve ağır konular. Birisi evli siyasi bir liderin evli milletvekilyle ilişkisi iddiası diğeri bir kesimin önde gelen isminin çocuk yaşta bir kıza cinsel istismarda bulunduğu iddiası. Deniz Baykal olayında vidyoyu yayımlamalarına bile kızmıyorum şahsen. Habercilikse haberciliktir, adamın eline geldiyse yayımlar ve iddia bal gibi de haber değeri olan bir iddiadır. Fakat sunuş biçimi ve ifadeler ne kadar namussuzca. Gerçek bile olsa yayımlandığı vakit gerçekliği belli olmayan bir görüntüyü katıksız gerçekmiş gibi piyasaya sürüyorsunuz. Aynı şey başka guruplar tarafından daha olay netleşmemişken Üzmez'e yapılınca yarıgısız infaz etmeyin diye bas bas bağırıyorsunuz. İşte namussuzluk diye buna denir. Fikri namusu olan Üzmez'e istediği savunma hakkını Baykal'a Baytok'a çok göremez. Zaten bu gazetenin insanların isimlerini lekeleyecek asparagaslara imza atmışlığı çok var.
Tam tersi tarafa bakarsak olay dramatik bir hal almış. Rıdvan olayından şu yüzden bahsettim. Kendine güvenen adam böyle bir durumda babalar gibi kendini savunur, yalanlar haberi yapanlar altında kalır ve bu olaydan kat kat güçlenerek çıkar. Deniz Baykal'ın gıkı çıkmadı tüm gün. Sonra komplo, hukuk falan birşeyler geveledi. Görüntüler kaldırıldı. Ali Kırca'nın izlediği yolu izlediler, can ciğer kuzu sarması gazeteci dostları neler yazdılar gördük ki bu durum böyle bir ilişkinin varlığı konusunda benim tüm meraklarımı giderdi şahsen. Ben artık o sorunun cevabını aramıyorum. En son vidyoda 40 yapıştırma var falan filan diye laf salatası yapıp istifa yok komplo vara olayı bağlamaya çalışıyor. Deniz Baykal'ın kalıp kalmayacağı, Güiza'nın kalıp kalmayacağı kadar bile umrumda değil inanın ki. Fakat Bülent Arınç'a komplo iddiaları varken, adamın evinin krokisi(ki Arınç'ı günahım kadar sevmem) milletin elinde dolanırken çıkıp bunlar gündemi değiştirmek için ortaya atılıyor diye bas bas bağıran Önder Sav ve diğer CHP li millet vekillerinin kör göze parmak sokarcasına bugünün konusu olmayan Baykal'a suikast iddiasını gündeme getirip bu skandalı kapatmaya çalışmaları komik ve ironik değil mi? Hani nerde kaldı fikri namus? Nerede kaldı siyasi ahlak?
Dünden beri fırsat buldukça sözlüklerde falan milletin tepkilerine bakıyorum vay adiler yalan haber yapıyor, iftira atıyor, rekor tazminat kıçlarına girecek diyerek kapıyı açıp bir yalanlama gelmeyince, ilkin ağızlardan dökülen üç-beş laftan zorlama yalanlama çıkartmaya çalışan beklenen açıklamanın bir türlü yapılmamasıyla gerilip kendince savunmalar üreten (Ben gördüm O öyle çorap giymez gibi) ve en sonunda işi "Sevişecek tabi sizi leylekler mi getirdi sanıyorsunuz?/ İki kişi arasındaki olay başkasını ilgilendirmez" e bağlamaya çalışan garip kitleyi gördüm. Bu vidyodaki kişi Tayyip Erdoğan da olsaydı aynı tepkiyi gösterirdik, komplo derdik, bizi ilgilendirmez derdik diyebiliyor musunuz? Namus bunun neresinde ?
Son olarak Deniz Baykal hala kendisinin böyle bir ilişkisi olmadığını, görüntüdeki kişilerin Baytok ve kendisi olmadığını iddia edemezken teknikten, uzmandan komplodan bahsetmesi bilgi kirliliği yaratma ve O'nu savunmak için bahane arayanlara tutunacak bir dal uzatma girişiminden başka bir halt değil. Ana muhalefet liderinin gücüyle meclise giren evli bir vekilin parti başkanıyla ilişkisi ortaya çıkıyor ve herşey çok normalmiş gibi işler yürümeye devam ediyor. Nerede kaldı iş ahlakı?
Bir de bu görüntüyü çekenler var. Ama aklıma gelen en son ihtimal bu işin arkasında AKP nin olacağı. Çünkü Baykal AKP nin rakibi değil. Laf olsun diye demiyorum gerçekten değil. CHP nin oyu % 1 e düşe AKP nin oyu % 1 bile artmaz. Haliyle Baykal ha kalmış ha gitmiş çok da umurunda olmaz onların. Zaten yerine gelecek kişi can ciğer kuzu sarması olacak değil RTE ile, CHP nin çizgisi belli. Bu çekimi yapan parti içinden birileri herhalde. Başka bir alternatif akılcı gelmiyor bana. Bu varsayıma göre de hareket edersek Baykal muhalifi bir kesim tarafından çekildi, belki kendisine zaman zaman şantaj yapıldı taviz istendi ve şimdi ayağı kaydırılmak isteniyor. Bu varsayım doğruysa düşünün ki ana muhalefet partisinde yönetim değişikliği hangi yöntemlerle yapılıyor.
İktidar tarafına bakarsak. Her ne kadar şimdilik vah vah, tüh tüh ayıp etmişler komplo kurmuşlar tarzı sözlerle Baykal'a destek havası yaratsalarda bu olay üzerinden yerel teşkilatlarda ve seçim zamanlarında nasıl acımasızca bel altı çalışacaklarını hepimiz adımız gibi biliyoruz. Hatta bu olay üzerinden omurgasız genellemelere gideceklerini de tahmin ediyorum. Kamer Genç'e yaklaşımlarını görüyoruz.
Olayı kimin açısından, ne yanından tutarsak tutalım elde kalıyor. Ülkede seküler siyasetçisinden dinci gazetesine kadar güç ve nüfuz sahibi hemen hemen tüm kurum ve kişilerin ne kadar ilkesiz, mesnetsiz, oynak ve pişkin olduğunu gözler önüne seren garip bir skandala şahit olduk vesselam. Yüzde bilmemkaçının müslüman olduğu, % 100 ünün hortumculardan, hırsız politikacılardan şikayetçi olduğu, ciddi bir kısmının ahlakı bozuyor diye TV dizilerine çattığı yurdumda namuslu insan bulma ihtimali samanlıkta iğne bulma ihtimaliyle eşdeğer olma yolunda depar atyıor.