0

Tekerrür

Posted by Trevanian on 20:14 in , ,

Dönem Tansu Çiller'in Refah başa gelirse şeriat getirir o yüzden bize oy verin deyip seçimden sonra Erbakan'la ortak hükümet kurduğu Refah-Yol dönemi. Başbakan Erbakan Libya'yı ziyaret kararı alıyor. Libya lideri o dönemde de Kaddafi. Bu görüşmenin çok ekmeğini yedi 28 şubatcılar. Erbakan'ın ipini çeken olayların başında gelir bu görüşme. Kaddafi Bedevi çadırında Erbakan'ı azarlar gibi tavırlar takındı, Türkiye'yi aşağıladı Erbakan buna karşılık "hepimiz kardeşiz" den öte bir tepki gösteremedi madara oldu resmen. Bu ziyaret gerçekleştiğinde yıl 1996 idi.

Bu olaydan 13 sene sonra ilk kez bir başbakan Libya'yı ziyaret edecek. Libya'da gene Kaddafi var bu sefer giden her ne kadar rotasını değiştirsede milli görüşün içinde yetişen Tayyip Erdoğan. O zaman da ziyaretin ana sebebi ekonomikti bugün de öyle. Bakalım bu görüşme nelere gebe. Tayyip'in uçağı şu an Libya semalarına doğru yol alıyor bakalım neler olacak...


|
0

Kasım'ın 24'ü

Posted by Trevanian on 19:06

“Muallimler,

Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr muallim ve mürebbileri, sizler yetiştireceksiniz. Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu evsâf ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir. Mümtaz vazifenizin ifasına âli himmetlerle hasr-ı mevcudiyet edeceğinize asla şüphe etmem.”

Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü. Atatürk'ün yukardaki o meşhur sözü günün klişesidir. Her zaman da öğretmenlerin ne kadar önemli insanlar olduğunu vurgulamak için kullanılır. 2009 yılı itibariyle ben sözü tersten okuyorum artık. Öğretmenler Atatürk'ün bu sözü size bir övgüden ziyade bir vazifeyi işaret eder. Yetiştirdiğiniz binlerce düzgün insanın yanında ortalıkta doluşan boş beleş milyonlar da sizin eserinizdir. Ki bunlar pek de övünülecek eserler değildir. Şu sözü sadece böbürlenme aracı olarak değil size müthiş bir mesuliyet yükleyen ağır bir söz olarak görün biraz da ne olur. An itibariyle ortaya koyduğunuz esere bakarsak karneleriniz zayıf dolu ne yazık ki. Hepinizin Öğretmenler günü kutlu olsun bakalım.

|
0

Tuzu Kuru Kaçaklar

Posted by Trevanian on 07:25 in , ,
"Tuzu Kuru Kaçaklar" Sabah Gazetesi haberi bu başlıkla vermiş hem de manşetten. Olay şu ki Etiler, Bebek, Ulus,Ortaköy ve Levent gibi pek geçim sıkıntısı olmayan vatandaşların ikamet ettiği veya mekan sahibi olduğu semtlerde bir dünya villa, ünlü iş yeri ve dernek elektriği kaçak kullanmaktaymış. Daha doğrusu BEDAŞ bu iddia ile mahkemeye başvurmuş.

Kaçak elektrik hep direğe kanca atan gecekondu sakiniyle, varoşla, yoksulla gündeme geldi bugüne kadar. Yasada da bu yüzden hakime bir esneklik tanınmış söylenene göre. Asıl mantık şu ki yokluktan kaçak kullanan insana çok düşük bir ceza verebilecek hakim ama villasına kaçak elektrik çekenin canını yakacak insiyatif kullanarak. Umarım fena mahcup(!) olurum ama banka hortumcularının, hayali ihracatçıların ve tescilli vergi kaçakçılarının ya hiç ceza almadan kurtulduğu ya da sembolik mahkumiyetler aldığı ama baklava çalan çocukların 17 sene yediği bir ülkeden bahsediyoruz. Elektriği kaçak kullanan gecekondu insanı 5 seneye mahkum olur bu villa, restoran sahiplerinin işi bir şekilde hallolur en kötü para cezasıyla yırtarlar. Neyse habere dönersek bir yerinde şöyle bir ibare var: "...Böylece kaçak elektriğin artık bir varoş problemi olmaktan çıkıp "sosyetik" bir sorun haline geldiği de anlaşıldı." Bu durumun sosyetik yanı yeni anlaşılsa da kodamanik (kelimeyi şimdi uydurdum kodaman kökünden geliyor) yönünü eskiden beri biliyoruz. Size eski bir hikaye anlatayım izniniz olursa...


Bir cinayet işlendi 2002 yılında. Şanlıurfa'da TEDAŞ çalışanı bir elektrik mühendisi Hasan Balıkçı kafasına sıkılan 3 kurşunla öldürüldü. Katil ilkin olayın namus cinayeti olduğunu iddia etti. Zaten Türkiye'de işlenen her suç ya namus ya barış ya vatan ya özgürlük ya da din içindi. Aslında kazın ayağı başkaydı tabi;

Adana TEDAŞ da çalışan Hasan Balıkçı büyük müşterilerle ilginen bir başmühendisti. Göreve başladığında gördü ki kullandığı enerjinin parasını çatır çatır ödeyen fabrikaların yanısıra türlü katakulliyle TEDAŞ'ın elektriğini çalan hırsızlar da var. Bunlarla mücadeleye başladı. Sayaçları fabrikalardan dışarıya çıkartarak üzerlerinde oynanmasını engelledi. Trafolarını değiştirdi. Tescillenen hırsızları mahkemeye verdi yeri geldi elektriklerini kesti. TEDAŞ'ın elektrik tahsilatı o geldikten1 yıl sonra % 110 civarında artmıştı tüm Adana'da. Düşünün bu adam sadece "büyük müşterilerle" yani fabrikalarla muhattap. Demek ki kaçak eletriğin çoğu varoşlara değil burjuvaya akıyordu.

Hepimizin tahmin edeceği gibi önce rüşvet teklif ettiler ve söylenenlere göre oldukça da yüklü bir para. Sonuç alamayınca ölümle tehdit ettiler. Tepesindeki müdürlerin O'nu hırsızların elektriğini keserek milli sanayiye zarar vermekle suçlaması da cabası. Sonra bugün uğruna birbirinizi yediğiniz siyasi partilerinizden birini (AKP/CHP/MHP/DYP/DSP ne boksa artık) soktu kodamanlar araya. Siyasi güçlerini kullanarak O'nu Şanlıurfa'ya 6 aylığına sürdürdüler. Tüm bunlara rağmen çizgisini değiştirmeyince birgün görev aracına zorla binen birileri kafasına 3 kurşun sıkarak canına kıydı. Davası senelerce sürdü 2 defa verilen karar bozuldu . En son tetikçiler ve azmettirici
iş adamı Zeki Akkoyun müebbet hapse mahkum edildi. Tabi bu iş en fazla kaçağa devam eden sanayiciler ve onlardan nemalanan kişiliksiz müdür, mühendis, bürokrat, siyasetçi tayfasına yaradı.

Merhum Hasan Balıkçı çok soylu ve çoğumuzun belki de istesek bile beceremeyecemiğiz tavizsiz bir duruş sergiledi. Karşılığında somut (hayattayken toplumdan saygı dahil) hiçbir şey elde edemeyeceği namuslu bir duruş. Bu duruşu belki dini inancına belki inançsızlığına belki ideolojisine belki aldığı aile terbiyesine belki bambaşka birşeye borçluydu bilemiyorum. Sebebini bir yana bırakırsak neticede namuslu ve cesur bir insan çıkıyor karşımıza. İsmet İnönü zamanında
"Bir memlekette, namuslular da , en az namussuzlar kadar cesur olmalıdır" diye bir laf etmiş. Acaba diyorum haklı mıdır nedir?





|
0

Hafıza-i Beşer Nisyan ile Maluldür

Posted by Trevanian on 02:42


Türlü kılıflara gerekçelere sığınıp darbeli günler hayali kuranlara, kurmayanlara Sırrı Süreyya Önder'den ufak tefek mini minnacık bir 12 Eylül hatırlatması. Programın tamamı şahaneydi vaktiniz ve ilginiz varsa oturun baştan sona izleyin derim.

|
3

9. Bölge

Posted by Trevanian on 00:27 in ,

Filmlerde uzaylarıların dünyayı işgal etmesi pek yabancı olduğumuz bir durum değil. Nedense uzaylılar genelde ABD ye saldırır, onlarla pazarlık yapar, New York'u istila eder filan. Bu durum bir fantaziden mi ibaret yoksa böyle bir beklenti mi var tam emin değilim. Dahi adam Orson Welles'in daha 1930lu yıllarda radyoda "Marslılar bizi işgal etti demesi" üzerine ABD de yaşanan panik hep anlatılır. Aslında Welles radyoda 2005 yılında filmi çekilecek olan Dünyalar Savaşı romanından bir parça okumuştur. Belki de kendilerini mazlum hissetmek istedikleri ve bu dünyada onlara bu duyguyu yaşatan olmadığı için uzaylılarla bu açlıklarını gideriyorlar demişti Vedat Özdemirooğlu bir yerde laf arasında. Neticede ekranlarda gördüğümüz uzaylılar ya yukarda bahsettiğim gibi düşman, istilacı, şavaşcı ve kötü ya da Alf, E.T. gibi sevgi pıtırçığı, antimilitarist ve "selam dünyalı ben dostum" canlılarıydı.

9. Bölge farklı ve ilginç bir film. Bir kere ufo Güney Afrika'nın Johannesburg kentine iniyor. Ufak tefek birşey de değil ve tüm dünya bundan haberdar oluyor. Binbir zahmet içine giriliyor. İçerdeki uzaylılar bazı yönlerden bize ilkel görünen bazı yönden bizden üstün canlılar. Ama suç işliyorlar, evlatların sahipleniyorlar, korkağı, cesuru, asisi, uysalı, çıkarcısı kısaca her türlüsü var bunların da bizim gibi. hem farklılar hem de bizim gibiler. Bunlar bir bölgeye yerleştiriliyorlar geminin hemen orda : "9. Bölge". Zamanla sayıları da artıyor, insanlarla sürekli etkileşim içindeler, bunlarla ticaret yapılıyor vs... Gün geliyor uzaylıların yerini değiştirmek icab ediyor. Bu zorlu görevin başında da tek özelliği basiretsizliği olan Wikus Van De Merwe var. Buraya kadar anlattığım herşey zaten filmin başında bir çırpıda izleyiciye anlatılıyor. Ve akabinde olaylar gelişiyor diyelim.

Bilim kurguyla arası çok iyi olmayan birisi olarak diyebilirim ki bu yıl izlediğim en iyi filmlerden biriydi 9. Bölge . Devam filmi de çekilecektir muhtemelen.

|
0

3 Kilosu 5 Lira

Posted by Trevanian on 09:30


Mahalle pazarlarına domatesler gelirdi eskiden böyle yeşilli kırmızılı, yumuk yumuk. Şekilleri şemalleri bozuktu ama... Kimi yumruk gibi iri kimi erik kadar ufaktı. Bıçağı sürdünmüydü suyu akardı. Köylünün tertemiz alın teri vardı o domateslerde. Zamanla onların yerlerini tornadan çıkmış gibi aynı boyda, aynı renkte
olan, düzgün geometrili , kan kırmızı domatesler almaya başladı. Köy domatesleri gibi savruk değil resmen medeniydiler. Modern vatadaşlar olarak tabiki de bu yakışıklı, bakımlı, gösterişli ve uzun ömürlü domatesleri alacaktık. Bilim ilerlemişti ve ilkel yöntemlerle hayvan pisliğinin içinde yetiştirilen köy domatesi tüketecek halimiz yoktu herhalde bu devirde. Hemen hemen bütün mutfakları ele geçirdi hibrit tohumlardan peyda olan bu yeni domatesler. Köyün papucu dama atılmıştı, moda olan seraydı ve ilerlemiştik.

Şekli, şemali, rengi, ebadı bir tarafa bırakıp yediğimiz domatesin lezzetini tartmayı akıl etmek çok uzun sürdü. Yeniler güzel görünüyordu ve hemen çürümüyorlardı evet. Fakat tadı saman gibiydi bunların. Yediğinden birşey anlamıyordun, kokusu hiç yoktu zaten. Kabuğu eşek derisi gibiydi, kestinmi içi soğan cücüğü kadardı ve bir damla suyu ya akıyor ya akmıyordu. Artık dillere bir hormon lafı pelesenk olmuştu. Zaten hormonluydular ondan böyle kötüydüler. Nerde o eski tadından yenmeyen köy domatesleri denmeye başladı. Yeni trend doğal ürünlerdi. Herşeyin en iyisi en doğalıydı zaten.

Bu domates için de, kavun karpuz için de, salatalık için de böyle oldu. Hibritlerin lezzeti yoktu, tohumu olmuyordu. Şimdi genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) tartışılıyor. GDO dediğin ninja kaplumbağalar gibi mutantlar. Zararlı oldukları ispat edilmemişmiş. Sigaranın kanser yaptığını keşfetmek kaç senesini aldı insanoğlunun? Dünyada GDO lara kuşkuyla yaklaşan akademisyenlerin karşılaştıkları güçlükler ortada. Zararsız diyen ihya oluyor. Ellerinde zararlı olduğu ispatlanmamıştır mealindeki belgelerle zararsız diye propaganda yapıyorlar.

Kodomanların eline geçmeyen bir tohumlar vardı onların da DNA larıyla oynayıp patentlerini aldılar ve sahiplendiler. Gün gelecek kaç asırdır Anadolu'da ektiğimiz tohumlar Ali-Cengiz manevralarıyla birilerinin mülkiyetine geçecek. Kendi domatesinden tohum ayırmak suç , patent ihlali olacak.

Bu ürünlere gösterilen tepkiler de bugün yarın söner gider. En sert çıkanın bile mutfağına bir şekilde giriyorlar ve girmeye devam edecekler. GDO ları çatır çatır bize ektirecek ve yedirecekler. Afiyet olsun.


|
0

Bir umudum sende, Anlıyor musun ?

Posted by Trevanian on 00:25 in , ,
Son günlerde gerim gerim gerildi gene ortalık. Gelenler, karşılayanlar, rencide olanlar.... Bu ortamda bir kez daha anladım ki Türk'ün de Kürt'ün de ırkçısı çekilmiyor arkadaş. Hayatlarında hiçbir boku becerememiş, zekadan kıt, mantıktan yoksun, ter akıtmayan, üretmeyen bir dünya adam birbirlerine üstünlüklerini, ait olduklarını varsaydıkları ırkları üzerinden kurmaya çalışıyorlar. Birisi Atatürk'ün, Fatih'in yaptıklarından kendine pay çıkartmaya uğraşıyor öbürküsü Selahaddin Eyyübi'ninkilerden.

Ben de bu lavukları kendi hallerine bırakıp güzel Türkçemize harika şiirler armağan eden Diyarbakırlı, Kürt çocuğu Ahmed Arif'in Anadolu'suna kulak kabartıyorum.


ANADOLU

Beşikler vermişim Nuh'a

Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?

Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?

Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?

Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?


(Bu da kendi sesinden)

|

Copyright © 2009 BoŞ MuHaBBeT ; Hiçbir hakkı saklı gizli değildir, ortalık malıdır