0
Gelibolu - Taksim Hattı
Posted by Trevanian
on
04:37

Bildiğiniz gibi Avustralya ve Yeni Zelanda vatandaşları her yıl 25 Nisan "Anzak Günü" sebebiyle Gelibolu'ya akın ediyor. Bizim gibi, Onlar da milli kimliklerinde önemli bir yapı taşı olarak görüyorlar Çanakkale Savaşı'nı. Törenler Anzak Koyu'nda ve Gelibolu'nun muhtelif yerlerinde düzenleniyor. Dünya'nın öbür ucundan binlerce insan bu törenlere iştirak ediyor her yıl. Çanakkale'ye büyük önem veren Türk toplumu olarak biz de önceleri sadece 18 Mart zamanı toplu ziyaretlerde bulunurken son yıllarda Anzak Günü dönemlerinde de organizasyonlar yapıyoruz.
Tarihin en kanlı kara savaşlarından birinin yaşandığı Gelibolu'da çarpışan Türkler ve Anzaclar gerginlik bir yana samimi bir dostluk havasında geçiriyor bu günü. Resmi olmayan rakamlara göre büyük kısmını Türklerin ve Anzakların oluşturduğu 500bin kişinin hayatını kaybettiği ve daha üzerinden 100 yıl bile geçmemiş olan bir savaşın ardından böyle bir fotoğrafın ortaya çıkması kolay olmasa gerek. Gelibolu'daki çetin savaşta siperler çok yakındı, zaman kısıtlıydı, ölü sayısı çok fazlaydı. Haliyle yerli yabancı tüm mezarların büyük çoğunluğu semboliktir bugün. Şavaşa katılıp dönmeyenlerin isimleri anıtlarda, mezar taşlarında olsa da birçoğunun nerede can verdiği kesin olarak bilinemiyor. Mezarlık konusunda bunca kargaşaya rağmen evlatlarının bilmedikleri topraklarda yatmasını yadırgayan Anzak aileleri cenazelerin yurtlarına getirilmesi taleplerini dillendiriyorlar. İşte bu talep karşısında Atatürk 1934 yılında, Anzac ailelerine şu mektubu gönderip gönüllerine su serpiyor;
‘Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız... Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuştur...’
Ezberden "Atatürk büyük adam!" deyip geçenlerin O'nun nasıl bir insan olduğunu anlamaya hiçbir zaman yaklaşamayacaklarını düşünüyorum. Çünkü bizzat dahil olup yara aldığı, emrindeki askerlerine ölmeyi emretmek zorunda kaldığı, ki bir asker için en zoru bu olsa gerek, bir savaşın ardından üzerinden daha 20 yıl geçmemişken bu sözleri sarfedebiliyor. Samimiyetle dile getirildiğinden muhattabında karşılık buluyor. İşte bugünkü sıcak havanın tohumları daha o günlerden Atatürk tarafından atılmıştır. Bu sözlerinde ve bakış açısında ne kadar samimi olduğunu anlamak için uzaklara bakmaya gerek yok. Atatürk en büyük savaşı kime karşı verdi? İngiliz destekli de olsa Yunan Ordusu'na. İşte o Atatürk, 1922 de büyük bozguna uğrattığı devletin başkabakanı Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmiştir. Daha ilkokul yıllarında İzmir'de Yunan Bayrağı'nı çiğnemeyi nasıl reddettiğini öğrendik hepimiz. Ve yeri geldikçe haklı olarak övünmek ve Atatürk'ü övmek için dile getiririz bu olayı. Gelgelelim bu hikayelerin kafamızda o kadar yer etmediğini, sadece kuru bir malumattan ibaret olduğuna sıkça rastlarız.