2

Nihayet

Posted by Trevanian on 02:51 in
Hayatta bazen iyi gelişmelerde oluyor. Geçen hafta çok fazla ses getirmese de böyle bir gelişmeye şahit olduk. Gazze Şeridi'nde 2003 yılında iğrenç bir cinayet daha işlenmişti. Bu seferki mağdur bir Arap değildi. Filistinlilerin evlerini yıkılmasını protesto ederken İsrail buldozerinin altında can veren Amerikalı, gayrimüslim bir insan hakları eylemcisi Rachel Corrie idi.

Koyun sürüsü gibi hayat süren, televizyon kanallarında Filistin'de, Irak'ta, Afganistan'daki zulümleri görünce vah vah! deyip kanal değiştiren, depremlerde herşeyini kaybetmiş insanlar için 5 ytl lik sms yollayıp vicdanını rahatlatan canlılar olarak insan olmanın o kadar ucuz olmadığını ancak Rachel Corrie gibi insanlara bakarak anlayabiliriz. Biz burada her türlü pisliğin cereyan ettiği bir coğrafyanın ve ülkenin insanları olarak ona buna iki üç okkalı küfür savurmaktan başka bir halt etmezken, yanı başımızda, okulumuzda, şehrimizde yaşanan işkencelere kılımızı kıpırdatmazken O güzel insan dünyanın öbür ucunda, Gazze'de yaşanan haksızlığa tepkisiz kalmadı. Dünyanın en zengin ülkesinde parlak kariyer ve refah içinde bir gelecek hesapları yapmak varkenbinlerce kilometre ötede masum insanların evlerini başlarına yıkan dünyanın en gözü dönmüş katillerinin emrindeki buldozerlerin önüne ölmek pahasına dağ gibi dikildi. One Minute çıkışının ne kadar sığ, Ahmet Altan vicdanının ne kadar kokuşmuş, müslümanlığı kimselere bırakmayıp diyalog peşinde koşanların ne kadar müslüman, Türkiye'de devlete karşı insan hakları allamesi kesilenlerin ne kadar insan olduğunu anlamak için bir mihenk taşı oldu bizim için.

2003 yılında can verdi bu kahraman kız. Öldürüldüğünde 23 yaşındaydı , hep 23 yaşında kalacak ve hep o haliyle hatırlanacak. Yedi yıl önce işlenen bu cinayetin davası ailesinin yedi yıllık büyük uğraşları sonunda Hayfa'da görülmeye başlandı. İsrail'in kaza deyip geşitirmeye çalıştığı cinayetten dolayı ailesi İsrail Savunma Bakanlığı'ndan 324bin dolar tazminat istiyor. Vicdan sahibi tüm "insan"ların gönlü Rachel'in ailesiyle. Davos'taki haklı tepkiyi haftalarca gündemde tutan ve savunan müslüman medyanın Corrie davasında sesinin çok cılız çıkması da manidar değil mi?

|
0

Hakem de insan

Posted by Trevanian on 20:34


Yaşı biraz geçkin olsa da abiyi süper ligde görmek istiyoruz. Hiç olmadı 4. hakem olsun. Zaten hakemler futbolcular tarftarlar ligin içine yeterince etti. En azından biraz neşe getirir süper lige. Ayrıca 1:23 de kalktığı depara Selçuk Şahin en fit halinde bile kalkmamıştır. Kondüsyon iyi yani.

|
0

Gnctrkcll Gençliğine Doyma Emi!

Posted by Trevanian on 18:37 in


Oldum olası kapitalizmin şu meşhur listelerinden hazzetmemişimdir. Ölmeden önce görülecek 100 yer, izlenecek 100 film, okunacak 100 kitap, yapılması gereken 100 şey 100 ıvır 100 zıvır... Bu ne şimdi? Zevkler renkler tartışılmaz diyenlerden değilim. Bal gibi tartışılır ikisi de. Keskin çizgilerle ayrılmasa bile iyi ve kötü işler vardır. Zevksizliğin üstünü örtmek için kullanılan bir kalkan gibidir bu laf bana göre. Fakat böyle 100 listeleri yapacak kadar da ileri gidilmez ki kardeşim. Önce insanları okuduğu, izlediği, dinlediği şeylerin zevkinin/zevksizliğinin farkına varamayacak kadar mallaştırıp sonra "siz beğenmek, değerlendirmek için beyninizi yormayın bizi sizin yerinize beğendik" der gibi 100 listeleri yayımlıyorlar. En ilgi gören listeler de "en çok gişe yapan, en çok oyuncağı satılan, en çok para kazandıran filmler", "bestseller kitaplar" ve artık "en çok indirilen albümler" listeleri oluyor. İlkin masum öneriler gibi başlasa da zamanla ilahi bir emir, mutlaklığı şüphe götürmez evrensel bir veri halini alıyor bu listeler. (Benim beğendiğim filmler gişe yapmıyor, dinlediğim albülmlerin çoğu satmıyor, en sevdiğim kitaplar 5 baskıyı görmüyor, takip ettiğim dergiler teker teker batıyor diye böyle tepkili olabilirim bak. O kapıyı da her daim açık tutuyorum.) IMDB nin top 250 listesine ve diğer listelerine de uyuz olurum o yüzden. Sinemayla inceden haşır neşir olmaya başlayan her bünye direk fetva makamı gibi görmeye başlıyor o listeleri. Benim için Şark Bülbülü, Süt Kardeşler, Tosun Paşa gelmiş geçmiş en komik filmlerdir ve değil Big Lebowski dünyanın bütün Lebowskileri gelse bunu değiştiremez arkadaş. Öte yandan elin Japonu, Nijeryalısı, Fransızı için niye Süt Kardeşler en komik film olsun? Onlar bana, bize komik, Onlar'a en çok biz güleriz. Bu sebepten kişisel listelere itibar ederim ben, kitlesel olanları sevmem.


Neyse sadede geleyim, konu daha fazla dağıttım. Şu Turkcell reklamlarına bir tek ben mi kıl oluyorum acaba ? Zamane gençlerinin tohuma kaçmadan evvel yapması gereken zıpırlıklarla, efendime söyleyim şirin(!) ama aynı zamanda çılgın(!) eylemlerle dolu bir 100 listesi üzerinden yürüttükleri bir reklam kampanyaları var. Bu kadar sıçmış bir reklam kampanyası, bu kadar sıçmış bir reklam silsilesi az gördüm ben. Hiç komik değil bilakis son dereceitici. Şu yukardakini izleyipde "aman ne muzip ne çılgın gençler bunnar" diye eğlenen, ne bileyim kahkahalara boğulan, "bunu mutlaka biz de yapmalıyız eki eki " diyen var mı aranızda ? Varsa bana bir ulaşsın valla kızmıcam, merak ediyorum allah canımı alsın.

|
9

1990 ların Promosyon Çılgınlığı

Posted by Trevanian on 21:28

1980 li yılların her açıdan pek parlak geçmediği hatta ziyan bir dönem olduğu sık sık işlenir bazen karikatürize edilir. Küçük Emrahlı, Nuri Alçolu, Coşkunlu, hippili filmler dönemi. Kazaklarını rezalet derecede kötü kot pantolonlarının içine sokan adamların cirit attığı, La İsla Bonita'nın, Big in Japan'in kılabırların milli marşı olduğu bu filmlerden edindiğimiz izlenimler de bu olumsuz yargıyı destekler netekim.

80ler faciasının ardından 90 lı yıllar sanki daha sempatik ve sevimli etkiler bırakmıştır bizim algımızda. Şöyle geriye gidip düşündüğümde farkediyorum ki 90ların da çok ofsayt tarafları vardı aslında.





Herşeyden önce 90ların gazetecilik anlayışını tanımlayacak cümle bulamıyorum. Bugünün gazetelerini, siyasetle, iş dünyasıyla, güç odaklarıyla içli dışlı olduğundan beğenmiyoruz. Dördüncü erk olma görevinin hakkını veremediklerinden eleştiriyor, iktidar savaşı vermelerinden ötürü kızıyoruz. 90ların gazetelerinin yanında bugünküler bile masum kalır. O dönem gazetelerin en büyük düşmanları, ahlaksız siyasiler, yolsuzluk yapan bürokratlar, vergi kaçıran iş adamları falan değil küçük mahalle esnaflarıydı. Bizim züccaciyeci Osman Abi'nin Sabah gurubundan çektiği çileyi, Arçelik Bayii Tahir Amca'nın Akşam'dan ve Takvim'den aldığı hasarı, Bisikletci Hayri Amca'nın Türkiye Gazetesi'nden gördüğü zulmü Aydın Doğan Tayyip Erdoğan'dan görmemiştir. Yeminle bak...


O zamanların promosyon çılgınlığı masum kitap, ansiklopedi, kalem, çakmak kuponlarıyla başladı. Kimsenin de tepkisini çekmiyordu bunlar. Kültür hizmeti ıvır zıvır diye hoş görülüyordu. Sonra iş zıvanadan çıkmaya başladı. 20 kupona tabak, 50 kupona çanak,100 kupona çarşaf, 150 kupona müzik seti, yemek takımı, fırın,halı, televizyon, bisiklet, çanta derken işi büyütmeye başladılar.


O yıllarda "
Gazete bayiinden kimsenin almadığı halde yüzbinlerce eve giren gazete hangisidir? " sorusunun cevabı Zaman Gazetesi değil Türkiye Gazetesi'idi. Türkiye Gazetesi bisiklet ve bilimum ihlas pazarlama ürünlerini veriyordu.Bu dönem İhlas Holding'in zirve zamanlarıdır. Hele Türkiye Gazetesi'nin bir stress bileziği olayı vardır ki tek kelimeyle efsanedir. Türk halkı stress kelimesini bile bu bilezikle tanımıştır.

Gazeteler teker teker de vermiyordu ürünleri. Mesela birisi Sabah'ı nevresim takımı için takip ederken aynı dönmede bir başkası müzik seti için takip ediyordu. Maliyetleri de perakende fiyatlarından daha düşüktü ya da reklamlardan öyle bir izlenim ediniliyordu. İlk kuponları biriktirmeyip kampanyaya bulaşmayan vatandaşlar
kaçıranlar için 5 kupon değerindeki süper kupon, 20 kupon değerindeki mega kupon, 36 kupon değerindeki ultra kupon ile kazanılmaya çalışılıyordu. Süper Mega kupon, Ultra Mega kupon gibi dallama tabirler bile zaman zaman kullanıldı. Artık gazeteler promosyon vermiyordu resmen tabak çanağın yanında gazete promosyon olarak veriliyordu.


Haliyle memlekette kupon biriktirme, gazete promosyonundan ev düzme furyası başladı ki küçük esnafı matbaayı getiren İbrahim Müteferrika'ya lanet okuduğu bir süreçti bu. Halk ihtiyaçlarını gazeteden karşılıyor esnaf sinek avlıyordu. İş zıvanadan çıkınca yasayla bu durumun önüne geçilmeye çalışıldı. Kültürel ürünler dışında promosyon vermek yasaklandı sanırım. Böylece gazeteciler tekrar haberle, gündemle falan uğraşmaya başladılar. Bu kepazeliğin elebaşları da bugün iri iri laflarla meslek ahlakı konusunda, duayenlik mevzusunda kimseye papuç bırakmayanların yazarlık ettiği Sabah, Milliyet, Hürriyet, Takvim, Türkiye gazeteleriydi.


Basın yayım dünyası bu kadar rezildi ancak müzik dünyası ve televizyon camiası kadar da kötü değildi. Bugün biz birkaçına tahammül edemezken düşünün o dönem her hafta yeni Mustafa Sandallar, Serdar Ortaçlar peyda oluyordu. Çok iyi şarkıcılarda çıktı o dönem ama o kadar bolluk vardı ki iyiler ihmal edilebilecek bir yüzdeye sahipti. Ercan Saatçi'nin, ,Hülya Avşar'ın albüm çıkarttığı Reha Muhtar'ın ana haber sunduğu, Cem Özer'in "Talk Show" diye bişeyler yaptığı bir dönemden bahsediyoruz. Neyse bu yazı biraz uzun olmuş bu kadarı yetsin. Belki ilerde devam ederiz 90lara.

|
0

Bu Avrupalılar Akıllanmayacak

Posted by Trevanian on 00:56

Zamanında Alman eski Başbakanı Schröder'in AKP nin kapatma davasıyla alakalı ettiği laflara tepki olarak yukarda gördüğünüz manşetle çıkmıştı Yeniçağ Gazetesi. Abiler sinirlenmiş belli. An itibariyle öğrendim ki Avrupa Birliği Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle, Ergenekon davasını dikkatle izlediğini dile getirmiş ve partilerin tutumu hakkında değerlendirmelerde bulunmuş. Bakalım Yeniçağ Füle'ye de bir gider yapacak mı? Yarını bekleyelim

|
2

İyi ki Varsın Amerika

Posted by Trevanian on 03:23

İyi ki varsın Amerika ve iyi ki Irak'a demokrosi getirdin yoksa Iraklılar dün nasıl özgürce oy kullanacaklardı? İyi ki "Bağdat gibi diyar olmaz" diye atasözlerimizde yer etmiş mübarek şehri bombalarınızla tarumar ettiniz ve iyi ki sayenizde ben o eski Bağdat'ı ömründe hiç görememiş olacağım. İyi ki varlığı sebebiyle savaş açtığınız nükleer silahları bulamadınız, iyi ki birisi de çıkıp size "madem silah yoktu niye saldırdın arkadaş ?" diyemedi. İyi ki dün seçimler esnasında 38 insan daha öldü ve 100 den fazla insan yaralandı ve de iyi ki o insanların hiçbirisi bizim için bu gece verilecek Oscar ödüllerinden daha kaydadeğer değildi. İyi ki zaten bugüne kadar bir milyondan fazla insan ölmüştü ve iyi ki bu durum insanlığa istatistikten öte bir şey ifade etmemişti.

İyi ki varsınız ulusal gazetelerimiz ve iyi ki zamanında "ABD Irak'a demokrasi getiriyor" diye haberler yaptınız yoksa biz bu işgalin yağma ve menfaat için yapıldığını sanacaktık. İyi ki "Saddam'sız bir Irak bölgede barışın garantisidir" diye yazılar yazan köşe yazanlarınız hala utanıp özür dilemediler. İyi ki varsınız ülkemin aydınlık Batıcıları ve iyi ki terörist Doğu'ya karşı yürütülen Haçlı Seferi'nde Batı saflarında yer almamız için kendinizi parçaladınız. İyi ki varsınız Talabani ve Barzani ve iyi ki ABD pisliğiyle bir olup bin yıllık kardeşlerinizin kanlarını ellerinize bulaştırdınız ve iyi ki ABD çekildiği zaman bölgede en az yüz yıl sürecek bir düşmanlığın ve kaosun mimarlığını yaptınız. İyi ki dün evini, mabedini, şehrini, ülkesini, petrolünü, namusunu, kutsallarını, eşini, çocuğunu, komşusunu,elini, kolunu, bacağını , haysiyetini, onurunu, kimliğini kaybetmiş Iraklılar ABD sayesinde demokrasiye kavuşup sandıklara oy pusulalarını yolladılar.

İyi ki varsın George Bush, iyi ki varsın Colin Powell, iyi ki varsın Donald Rumsfeld, iyi ki varsın Tony Blair, iyi ki varsın Kofi Annan... Emeği geçen herkesi, hepinizi çok ama çok seviyorum, canlarım benim.



|
5

Modern/Çağdaş Hanımlarımız İçin Kocaman Bir Alkış İstiyorum

Posted by Trevanian on 22:09 in ,


Önce tek kelime etmeden yorumsuzca koyayım görüntüleri dedim ama sonradan kendimi alamadım üç beş söz söylemekten. Geçtiğimiz günlerde CHP Mersin kadın kollarının hilafetin kaldırılışının yıl dönümü münasebetiyle gerçekleştirdiği münasebetsiz organizasyonun görüntülerini izlerken bir miktar mide bulantısı yaşamadım desem yalan olur.

En son söyleyeceğim sözü ilkin söyleyeyim: faşizm tam anlamıyla böyle bir şeydir. Görüntüleri izlerken kim ne gördü bilmiyorum ama ben bir takım insanların kutsalları üzerinde tepinirken orgazmvari bir tatmin yaşayan bir gurup faşist gördüm. Ve bu zavallı gurubun samimiyetle kendilerinin medeni/ileri/Atatürkçü vs olduklarına inandıklarını gördüm. Bir avuç faşistten başka bir nane olmadıklarını hayatlarının sonuna kadar anlayamacaklarını düşünüp üzüldüm.



Nasıl medeni olunmaz?

Her kadının başını açıp suratında yarım kilo dandik makyajla sokağa çıkmasıyla ilerleyeceğimizi sanarak,
büyükşehir yerine anakent diyerek, Batı sömürüsüne karşı geçen yüzyılın en kaydadeğer başkaldırısının önderliğini yapmış ve diğer sömürülen toplumlara da ilham vermiş olan Atatürk'ü yorgan çarşafa indirgeyip öyle algılayarak, içinde bulunduğumuz çağda Türkiye ve Dünya insanlarının yüz yüze olduğu büyük sorunlardan bihaber şekilde abuk sabuk nutuklarla toplumu gererek medeni olunmaz. Olsanız olsanız kendi bir bok olmadan onu bunu ileri geri diye sınıflandıran, kişiliksiz, ezberci, şekilci, kendi kültürüne yabancı, taklikçi, özenti bir makak maymunu olursunuz. Sizin o minik beyniniz janti takım elbiseleriyle Beyaz Saray'da arzı endam eden George Bush'u yukardaki fukara Gandhi'den daha medeni zanneder. Sizin medeniyet sandığınız şey kendi çarpık kafa yapınızı başkalarına dikte etmekten başka bir şey değildir. Hiçbiriniz İran'da başını açan kadına anında müdahele eden devrim muhafızından daha medeni değilsiniz ve bu kafaylada olamazsınız.

Bu çarpık medeniyet algınıza en şahane eleştiriyi zamanında yaşlı ak sakallı bir hacı amca yapmıştı "
Fezaya çıktınız da paçanıza mı yapıştık?" diyerek. Kahve fincanı kadar beyni olana bir ömür yetecek kadar hikmet var şu sözde ama ibret alacak insan nerede?

Medeniyetin başı her şeyden önce sizin gibi olmayan,size benzemeyen hatta hoşlanmadığınız, başka etnik/dini/milli kökene ait, dünya ve ahiret inançları bambaşka, kılığı-kıyafeti bambaşka olan insanları da sevmeseniz bile hazmetmeniz, onlara düşmanlık etmemenizdir. Bu medeni bir insan olmanın üst mertebesi değil asgari gerekliliğidir.

Son olarak şunu da belirteyim ki Baykal da bu durumdan hoşnut olmadığını dile getirmiş ve bu işi organize eden hanımefendi istifa etmiş. Olay CHP AKP MHP atışması değildir. Bu kişiliksiz, kendinden başkasına yaşam hakkı görmeyen ve kendini bir şekilde kutsayan sapık, faşist kafa yapısı her partinin her oluşumun içinde farklı formalarda ziyadesiyle mevcut. Bence değerlendirilmesi gereken o topluluğun bu faşistlere ne ölçüde arka çıktığıdır.

|
0

Eurovision 2010 Şenlikleri Başlasın

Posted by Trevanian on 04:03 in , ,


Şebnem Paker'in "Dinle" ile elde ettiği üçüncülük belkide yeni bir devrin habercisiydi. O güne kadar Avrupa'da pek bir yüzümüzün gülmediğini görüyoruz geçmişi okuduğumuzda. Seniha Yankı ile başlayan Eurovision maceramızda (kimi söylentilere göre siyasi tavırdan) Dinle'ye kadar şerefli mağlubiyetler dönemi var. Her türlü yolu da zorlamışız hani. Güzel şarkısından, seksi şarkıcına, popülerinden, sanat kaygılısına, MFÖ sünden, absürdüne, tribünlere oynayanına kadar geniş bir yelpazede şansımızı denemişiz. Olmamış, olmamış, olmamış... Bu dönemde yüzümüz bir türlü gülmemiş, memlekette darbeler olmuş, milli takım mütemadiyen İngiltere'den 8 yemiş, yenilmişiz ama ezilmemişiz falan filan...

Şebnem Paker'den sonra Avrupa'daki makus talihimiz bir nevi yön değiştirdi efenim. Örovizyona olan ilgi de artış trendine girdi. Yeniden Viyana kapılarına dayanacağımız günler yakındı artık. Önce Galatasaray UEFA Kupası'nı, Süper Kupa'yı kaldırdı, Milli Takım Euro 2000 de çeyrek final, 2002 Dünya Kupası'nda yarı final gördü. 2003 de Sertab Erener birinciliği kazandı. O gün bu gündür bu örovizyon Rimi Rimi Ley, Supırstaa facialarına rağmen hayatımızda ve gündemimizde sağlam bir yer edinmiştir.

Bu sene Manga'yla katılıyoruz malum. 2009'un en beğenilen (Cartel'in güzelim Evdeki Ses'ini piç etmelerine rağmen) albümlerinden birine imza atan gruba pek itiraz eden olmamıştı. Dün gece itibariyle Manga bu seneki parçayı piyasaya saldı "We could be the same". Yalnızca bir kere dinledim ama bana pek düz bir şarkı geldi, pek beğenmedim.

Neticede polemiklerle, eleştirilerle, övgülerle, beklentilerle dolu bir sürece daha girmiş bulunuyoruz. Türk'ün örovizyonla imtihanı devam ediyor...





|
0

İlginç Zamanlarda

Posted by Trevanian on 06:30 in , ,

Eski bir Çin bedduasına göre, kötülüğü istenen kişiye "İnşallah ilginç zamanlarda yaşayasın" denilirmiş.

Bu cümleyle başlıyor kitap. İskender Pala Deniz Kuvvetleri'nde bir darbenin hemen ardında 1982 de başlayan ve yaklaşık 15 yıl sonra bir başka darbenin arefesinde 1996 nın sonlarında YAŞ'ın ihraç kararıyla son bulan askerlik hayatını, anılarını, mağduriyetlerini, kırgınlıklarını son derece samimi bir dille ve dobra dobra anlatıyor.

28 Şubat kimilerinin dili varmasa da babalar gibi bir darbe, bir dikta sürecidir. Hukukun askıya alındığı, keyfiyetin hukuk olduğu bir süreç. Ali Kalkancı, Fadime Şahin, Müslüm Gündüz
gibi ısmarlama karakterlerin üzerinden psikolojik harekatların yürütüldüğü, devletin her kademesinde cadı avına çıkılır gibi müslüman avına çıkıldığı, doğrudan halkı hedef alan pis bir süreç. Haksız ithamlarla insanların damgalandığı, cüzzamlı durumuna düşürüldüğü, işlerinden/itibarlarından edildiği bir süreç...

Her darbede olduğu gibi bu darbede de dört ayak üstüne düşüp bir şekilde hasarsız kurtulan, değiştim, dönüştüm, yoğuştum, süblimleştim diyerek kendini kurtaran, haksızlığa karşı dik durmaktansa eğilip bükülüp yolunu bulan kitle Tayyip'in önderliğinde tekrar siyasi arenaya çıktı ve darbecilere duyulan büyük öfkenin üzerinden iktidara yükseldi.

O 28 Şubat'ın üstünden 13 sene geçti ve bugün o günün mağdurlarından bir kesim iktidarda. Gel gelelim ülkede roller dışında değişen pek bir şey yok. Dün "Laiklik" adına yürüyen hukuksuzluk bugün "Demokrasi" adına yürüyor. İnsanlar hiç bir mahkumiyetleri olmadığı halde yıllardır cezaevlerinde yatıyor. Son derece keyfi yapıldığı ortada olan gözaltılarla, tutanaklarla ıvır zıvırla masum oldukları sonradan ortaya çıkan vatandaşların adlarına leke sürülüyor, çamurun izi kalıyor. Saygın yazarların, çizerlerin, akademisyenlerin, gazetecilerin adı darbeyle/terörle/örgütle anılıp itibarları zedeleniyor. At izi it izine karışmış, ortalık toz duman.

Hasılı, bu 28 Şubat'ta da kayda değer bir gelişme yok, artık önümüzdeki 28 Şubat'lara bakacağız...

|

Copyright © 2009 BoŞ MuHaBBeT ; Hiçbir hakkı saklı gizli değildir, ortalık malıdır