1990 ların Promosyon Çılgınlığı
1980 li yılların her açıdan pek parlak geçmediği hatta ziyan bir dönem olduğu sık sık işlenir bazen karikatürize edilir. Küçük Emrahlı, Nuri Alçolu, Coşkunlu, hippili filmler dönemi. Kazaklarını rezalet derecede kötü kot pantolonlarının içine sokan adamların cirit attığı, La İsla Bonita'nın, Big in Japan'in kılabırların milli marşı olduğu bu filmlerden edindiğimiz izlenimler de bu olumsuz yargıyı destekler netekim.
80ler faciasının ardından 90 lı yıllar sanki daha sempatik ve sevimli etkiler bırakmıştır bizim algımızda. Şöyle geriye gidip düşündüğümde farkediyorum ki 90ların da çok ofsayt tarafları vardı aslında.
Herşeyden önce 90ların gazetecilik anlayışını tanımlayacak cümle bulamıyorum. Bugünün gazetelerini, siyasetle, iş dünyasıyla, güç odaklarıyla içli dışlı olduğundan beğenmiyoruz. Dördüncü erk olma görevinin hakkını veremediklerinden eleştiriyor, iktidar savaşı vermelerinden ötürü kızıyoruz. 90ların gazetelerinin yanında bugünküler bile masum kalır. O dönem gazetelerin en büyük düşmanları, ahlaksız siyasiler, yolsuzluk yapan bürokratlar, vergi kaçıran iş adamları falan değil küçük mahalle esnaflarıydı. Bizim züccaciyeci Osman Abi'nin Sabah gurubundan çektiği çileyi, Arçelik Bayii Tahir Amca'nın Akşam'dan ve Takvim'den aldığı hasarı, Bisikletci Hayri Amca'nın Türkiye Gazetesi'nden gördüğü zulmü Aydın Doğan Tayyip Erdoğan'dan görmemiştir. Yeminle bak...
O zamanların promosyon çılgınlığı masum kitap, ansiklopedi, kalem, çakmak kuponlarıyla başladı. Kimsenin de tepkisini çekmiyordu bunlar. Kültür hizmeti ıvır zıvır diye hoş görülüyordu. Sonra iş zıvanadan çıkmaya başladı. 20 kupona tabak, 50 kupona çanak,100 kupona çarşaf, 150 kupona müzik seti, yemek takımı, fırın,halı, televizyon, bisiklet, çanta derken işi büyütmeye başladılar.
O yıllarda "Gazete bayiinden kimsenin almadığı halde yüzbinlerce eve giren gazete hangisidir? " sorusunun cevabı Zaman Gazetesi değil Türkiye Gazetesi'idi. Türkiye Gazetesi bisiklet ve bilimum ihlas pazarlama ürünlerini veriyordu.Bu dönem İhlas Holding'in zirve zamanlarıdır. Hele Türkiye Gazetesi'nin bir stress bileziği olayı vardır ki tek kelimeyle efsanedir. Türk halkı stress kelimesini bile bu bilezikle tanımıştır.
Gazeteler teker teker de vermiyordu ürünleri. Mesela birisi Sabah'ı nevresim takımı için takip ederken aynı dönmede bir başkası müzik seti için takip ediyordu. Maliyetleri de perakende fiyatlarından daha düşüktü ya da reklamlardan öyle bir izlenim ediniliyordu. İlk kuponları biriktirmeyip kampanyaya bulaşmayan vatandaşlar kaçıranlar için 5 kupon değerindeki süper kupon, 20 kupon değerindeki mega kupon, 36 kupon değerindeki ultra kupon ile kazanılmaya çalışılıyordu. Süper Mega kupon, Ultra Mega kupon gibi dallama tabirler bile zaman zaman kullanıldı. Artık gazeteler promosyon vermiyordu resmen tabak çanağın yanında gazete promosyon olarak veriliyordu.
Haliyle memlekette kupon biriktirme, gazete promosyonundan ev düzme furyası başladı ki küçük esnafı matbaayı getiren İbrahim Müteferrika'ya lanet okuduğu bir süreçti bu. Halk ihtiyaçlarını gazeteden karşılıyor esnaf sinek avlıyordu. İş zıvanadan çıkınca yasayla bu durumun önüne geçilmeye çalışıldı. Kültürel ürünler dışında promosyon vermek yasaklandı sanırım. Böylece gazeteciler tekrar haberle, gündemle falan uğraşmaya başladılar. Bu kepazeliğin elebaşları da bugün iri iri laflarla meslek ahlakı konusunda, duayenlik mevzusunda kimseye papuç bırakmayanların yazarlık ettiği Sabah, Milliyet, Hürriyet, Takvim, Türkiye gazeteleriydi.
Basın yayım dünyası bu kadar rezildi ancak müzik dünyası ve televizyon camiası kadar da kötü değildi. Bugün biz birkaçına tahammül edemezken düşünün o dönem her hafta yeni Mustafa Sandallar, Serdar Ortaçlar peyda oluyordu. Çok iyi şarkıcılarda çıktı o dönem ama o kadar bolluk vardı ki iyiler ihmal edilebilecek bir yüzdeye sahipti. Ercan Saatçi'nin, ,Hülya Avşar'ın albüm çıkarttığı Reha Muhtar'ın ana haber sunduğu, Cem Özer'in "Talk Show" diye bişeyler yaptığı bir dönemden bahsediyoruz. Neyse bu yazı biraz uzun olmuş bu kadarı yetsin. Belki ilerde devam ederiz 90lara.