4

Sıkıcı, Uzun ve Özensiz Bir Yazı

Posted by Trevanian on 22:34

Kim ne derse desin adam siyaseti biliyor arkadaş. Bence olayı çözmüş. Danışmanlarının mı marifetidir yoksa kendi becerisi midir orasını bilmiyorum artık. Başbakandan bahsediyorum evet. Ara sıra radyo dinleyen bir insan evladıyım. Fenerbahçelilerin daha iyi tanıyacağı Cem Arslan var Best Fm de. Sabahları Gazoz Ağacı diye program yapar. Gazete okur, yorum yapar, dalga geçer, över, yerer. Eğlenceli de bir üslubu vardır. Sık sık Tayyip ve AKP yi eleştirir, makaraya dolar, hatta zaman zaman aşağılar.Haberdar olmuşsunuzdur geçenlerde Tayyip radyoculardan geniş bir ekibi açılayım diye Dolmabahçe'ye davet etti. Siz de varsınız, 45 milyon kişiye ulaşıyorsunuz, sizi kimse sallamıyor ama aslında önemli insanlarsınız gibi laflar edip, akabinde 2-3 kişinin konuşmasını dinleyip çekip gitmiş. Sonra hükümetten diğer kişilerle radyocular yemiş içmişler Dolmabahçe'de. Karınlar doyduktan kısa bir süre sonra, ben radyo dinliyorum o vakit, buluşmadan ayrılanlar da yayına bağlanıyorlar sıcağı sıcağına. Direk mürit olmuşlar ne kadar çaktırmamaya çalışsalarda. Mutlu olmuş adamlar. Bugüne kadar bizi kimse umursamamıştı, aslında biz çok önemli işler yapıyoruz, başbakan bizim kıymetimizi biliyor diyorlar. Ağızların kulaklara vardığı ses tonlarından belli. Sonraki gün Cem Arslan'ı dinliyorum aslında ben eskiden tanırım başbakanı, tabiki eleştireceğiz, eleştiri yapıcı olmalı tarzı laflar ediyor. Eskisi kadar acımasız değil. O bile yasılmış bir miktar. Yandaş yalaka olmadılar elbette ama pelte kıvamına da geldi çoğu. Malum toplantı da ne radyocuların dertleri dinlendi ne çözüm arandı ne para verildi ne de başka birşey. Ortaya somut hiçbir şey konmadı tahin, pekmez, reçel, yumurta, çay vb dışında. Bir kahvaltıya bir hürmete adam bağladı radyoları. İş bilmek diye buna derim işte ben. Bu taktiğin ekmeğini çok yedi Tayyip Erdoğan ve daha da yer. Kızamıyorsun da adama. Çünkü milletin ekserisinin beklentisi sadece devleti tarafından biraz insan yerine konmak biraz saygı görmek. O da bunu lehine kullanıyor.

İkinci bir hamleyle Çingenelere uzandı Başbakan'ın eli. Kısa süre önce Selendi'de nahoş olaylar yaşanmıştı. Selendi'de olanların ne ilk ne de son olduğunu hepimiz bal gibi biliyoruz. Bu tatsız durum sadece bizim memlekete de özgü değil. Dünyada Çingeneler kadar mağdur ve mazlum bir millet daha yoktur sanırım. Vatansızlar, devletsizler, hep ötekiler, yaşadıkları her yerde potansiyel suçlu muamelesi görüyorlar. Yüksek sesle haklarını savunan hükümetleri, lobileri, ilişkileri de yok. Hep Hitler'in toplama kamplarını duyarız, orada öldürülen Yahudilerin hikayelerini dinleriz, filmler izleriz, kitaplar okuruz. Toplama kamplarında sadece Yahudiler yoktu halbuki. Çingeneler, eşcinlseller, suçlular vb bir çok insan daha kamplara alınmıştı.Bunların arasında Yahudilerden sonra en fazla sayıda olanlar Çingenelerdi. Biliyormuyuz ki en az bir milyon Çingene Naziler tarafından katledildi. Kimse onların hakkını hukukunu savunmadı, tazminatını istemedi, hikayesini anlatmadı, filmini çekmedi, anıtını dikmedi, yasını tutmadı, yasasını çıkartmadı. II. Dünya Savaşı'ndan bahsederken adlarını bile anan yok. Şimdi Film ve Çingene kelimelerini birarada kullanırken Emir Kusturica'yı anmak lazım alakasız da olsa. Kendisi pek sempatiyle baktığım bir insan olmasa da sinemacılığının hakkını verelim. "Çingeneler Zamanı" ve "Ak Kedi Kara Kedi" şahane filmler eyvallah. Fakat demek istediğim II. Dünya Savaşı dönmi Çingenelerin durumunu anlatan herhangi bir film yok(Bildiğim kadarıyla tabi). Yoksa Kusturica'nınkiler dışında da Çingenelere dair çekilmiş iyi filmler var. Yurda dönersek ırkçılığın en hafif yaşandığı çoğrafyalardan birinde yaşıyoruz her ne kadar sık sık ırkçı tavırlardan şikayetçi olsak da. Şuradan başlayalım ki dikkat ettiyseniz "Roman" demiyorum ısrarla "Çingene" diyorum. Çingene demek hakaretmiş gibi kabul ediliyor son zamanlarda. O yüzden açılımın adını "Roman Açılımı" koydular ya. Aynı durumu zenci kelimesi içinde geçerli. Neymiş zenci, İngilizce'deki negro/nigger kelimesinin karşılığıymış da ırkçıymış o yüzden. Ne alakası var, ne denkliği var kardeşim? Bi gidin allahasen, gereksiz duyarlılığınıza tüküreyim. Sen Çingene kelimesini hep hırsızlıkla, suçla, korkuyla aynı cümlede kullanırsan sevimsiz olur tabi. Karadutum, çatalkaram, Çingene'm dediğinde nasıl güzel geliyor bak kulağa. Arıza kelimede değil algılarımızda ve pis algılarımızdan arınmaktansa "Çingene"yi bir kenara atıp "Roman'la yeni bir sayfa açalım istiyoruz . Sen birini aşağılamak için Çingene/Kürt/Türk/Ermeni/Zenci/Beyaz dersen arıza sendedir sözcüklerde değil. Neyse biz açılıma gelelim. Başbakan bir de kendi tabirleriyle Romanlara açılayım istedi. Gene büyük tantana koptu. Ama taktir ettim orada bugüne kadar yapılanlardan ötürü özür diledi. Bu devletin kutsal/kusursuz/tavizsiz/dediği ettiği tartışılmaz olduğunu kabul eden sağcı anlayışın bir miktar kırıldığına delaletir. Devletinde yamuk yapabileceğinin ve bunu kabul etmenin ayıp olmadığının yürütmenin başındaki kişi tarafından dillendirilmesi hoşuma gitti ne yalan söyleyeyim. Bu özür dışında bu açılımdan da kaydadeğer bir sonuç çıkmadı. Türkiye'nin dörtbir yanından Çingeneler'in temsilcileri geldi ve başbakan onlara hitap etti ama doğru düzgün vaadde bile bulunmadı. Fakat o insanlar da oldukça etkilenmişlerdi ve mutluydular. Birisi çıkıp selam sabah etse mutlu oluyoruz, yetiyor. Halbuki bu Tayyip Erdoğan'ın belediyelerinin Kentsel Dönüşüm hamlelerinden en çok çeken Sulukule. Yeri yurdu kültürü yerle bir ediliyor Çingenelerin bizzat AK Partililer tarafından. Öte yandan Başbakan onlara masal anlatıyor. Olan her zaman aynı: Ambalaj. Güzel bir kahvaltı, domates, peynir, iki manşet, üç köşe yazısı, bir iki masrafsız jest işlem tamam. Kim gelirse gelsin sistem arkada işlemeye devam ediyor. Ne zaman birileri sistem için tehdit oluşturmaya başlarsa benzer hamlelerle onların gazları alınıyor, tepkileri söndürülüyor, asıl can sıkan sorunlar halının altına süpürülüyor.Bir nevi yalancı bahar pompalanıyor.

Bu pisliği halı altına süpürme taktiğinin değişik bir uygulamasına daha şahit olduk geçtiğimiz hafta. Acı kelimesinin anlamsız kaldığı bir haber hemen hemen bütün gazetelerde kendine yer buldu. Dersane taksidini ödeyemediler diye annesi hapse giren Fethiyeli gencecik bir çocuk canına kıymıştı. Kardeşlerinin borcu yüzünden almışlardı annesini içeri. Devlet baba taksiti ödeyip zaten o yarı ölmüş anneyi çıkarttı hapisten. Yaptı babalığını yani. Hükümetten hiç kimse, insanları intihara, borç batağına, ekonomik sıkıntılara sürükleyen, eğitimde fırsat eşitliği diye birşey bırakmayan bu düzenle ilgili bir çalışma yapılacak demedi. Kömür dağıtırken Baykal'a nerde senin solculuğun, sosyal demokratlığın diyorlar ya gevrek gevrek gülerek. Ben de AK Parti'ye soruyorum nerde sizin müslümanlığınız? Yavşakların bir yarısı sadece imam-hatip mezunlarını nasıl üniversiteye sokarız diye kafa patlatıyor diğer yarısı sadece buna nasıl engel oluruz diye kafa patlatıyor. Eğitime harcanan tüm mesai bundan ibaret. Dersanede şikayetini çekmiş zaten anneden. İşlem tamam, daha ne uğraşsınlar?

Devletin verdiği eğitimin yetersizliğinden dolayı değil sınavlarla alakasızkığından dolayı gidiyor çocuklar dershaneye. Sınavlarda, okulda gösterdiklerinden soru çıkmıyor, dersanedekilerden çıkıyor. Sen istediğin kadar okulda öğren öğret faydası yok. O yüzden borç harç dersaneye gitmek zorundasın. Yoksa kapasitenin çok çok altında puanlar alıyorsun. Dersane dediklerinin de kan emici olmuş çoğu. Hem öğrencilerin hem öğretmenlerin kanını emiyorlar, Kemal Sunal filmlerindeki "faşo aga" gibiler. Öğrencilerden 4-5 bin lira alıyorlar yıllık, KPSS de istedikleri sonucu alamamış öğretmenleri 500-600 lira aylıkla çalıştırıyorlar, kaç tanesini biliyorum, tanıyorum. İzmir'de İstanbul'da Ankara'da dört sene fizik/matematik öğretmenliği okumuş insanlar bunlar. Geçen KPSS Türkiye birincisi bir Fizik öğretmeniydi misal. ODTÜ mezunuydu sanırım. Fizik öğretmenliğine o dönem "0"(yazıyla: sıfır) atama yapıldığı için açıkta kaldı. Belki o da bir dersanede komik bira rakama çalışıyordur şimdi. Devlet bu pis çarka dokunmuyor. Sadece oğlu öldükten sonra borcunu ödeyip kadını hapisten kurtarıyor ve defter kapanıyor. Zaten bu pastanın rantın büyük sahibi nurcular değil mi? AK Parti'nin oy deposu. Yumurtlayan tavuk kesilir mi? O tekere hiç çomak sokulur mu? Zaten sokulsun diye oluşmuş bir kamuoyu da yok. Kimse o dersanenin adını vermiyor mesela. Yasal hakkım deyip elinde avucunda olmadığını bile bile fukara kadını kodese yollarken iyi. Dersaneyi ifşa etmeye gelince etik metik deyip adını saklıyorlar. Böyle etik mi olur anasını satayım. O anneyi cezaevine yollarken nerdeydi o etik? Tecavüze uğrayan oyuncunun bile habercilik ilkeleri gereği denerek adı verilirken dersanenin adını ağzına alan yok.

Yavaş yavaş bunlara da alışıp kanıksayacağız. Mesela yirmi yaşında gençlerin mayınlarla, pusularla öldürülmesi pek ilginç gelmiyor artık bize. Her zaman olan şey deyip geçiyoruz. Yolsuzluktan sorgulanan, yargılanan, hüküm giyen siyasetçi bürokratlara arka bile çıkıyoruz. Herkes yapıyor zaten, adam en azından iş yapıyor diyoruz uzunca bir süredir. O yüzden yakında bunlar da çoğalır bunlara da alışırız. Şimdi biraz taze ve yeni o yüzden ilgimizi celbediyor. Bu yazı burada bitmiştir canlar. İşi gücü bırakıp buraya kadar okuyanınız varsa bizzat tebrik edeceğim. Ben ölsem okumazdım inan bak...


|

4 Comments


Teşekkürler Roland


iyi yazı , pis dünya
temizlemek gerek


sağol Seyyah da nasıl olacak o temizlik aklım hiç ermiyor..

Copyright © 2009 BoŞ MuHaBBeT ; Hiçbir hakkı saklı gizli değildir, ortalık malıdır