0

Gerçek ve Kurgu

Posted by Trevanian on 06:31 in ,

Alev Alatlı zevkle ve ilgiyle okuduğum bir yazar. Mark Twain'in şu harika vecizesine de O'nun bir kitabında denk gelmiştim. "Gerçek, Kurgu'dan daha acayiptir, çünkü Kurgu, olabilirlikleri gözetmek durumundadır; Gerçek'in öyle bir zorunluluğu yoktur." Ne kadar doğru değil mi? Kurgu ne kadar sıra dışı olursa olsun en nihayetinde yaratıcı bir zihinle/zihinlerle sınırlı bir ihtimaller dairesinin ürünüdür. Kurgu bir şekilde sınırlanmış bir kümenin elemanıdır; Gerçek ise sadece oluverir. Tarihin tozlu sayfalarını biraz kurcaladığımızda Gerçek'in Kurgu'dan daha acayip bir davranış sergilediğine defalarla rastlıyoruz. İçinde bulunduğumuz gün de öyle bir gün.

Çok partili siyasi tarihimiz aynı zamanda bir darbeler tarihi gibidir. Kimisi perde arkasında kalmış, kimi başbakan asmış, kimi cuvallamış kendi başını yemiş darbe girişimleri tarihi... Bu darbelerin ve darbe teşebbüslerinin herbirinin kendine has özellikeri vardır.
"Emir komuta zincirinde gerçekleşen ilk darbe" diye tanımlarlar 12 Mart 1971 darbesini. Farklı görüş ve akımlardan yakın tarih okuması yaptığımızda şu ortak bilgiye ulaşıyoruz ki fikri önderliğini o dönemgençler ve üniversiteliler üzerinde müthiş etkili olan Mihri Belli'nin yaptığı Milli Demokratik Devrimciler Asker eliyle gerçekleşecek bir sosyalist devrime inanıyordu. Hem Aybar hem de Boran, Mihri Belli gibi düşünmüyordu ve TİP de kontrolü O'na hiç kaptırmadılar. Ama genç subaylar önderliğinde gerçekleşecek devrime inanan Milli Demokratik Devrimcilerin eli kolu çok yerlere uzanmıştı ve sol kesimin bir kısmında askeri darbe(devrim diyor onlar) beklentisi oluşmuştu. Bir takım gazetecilerin ısıtıp ısıtıp servis ettikleri "Genç Subaylar Rahatsız" manşetlerinin ve buna tepki olarak oluşan "Genç siviller" hareketinin isim babaları MDD cilerdir dersek yanlış yapmış olmayız. Aslında 9 Mart 1971 de MDD ci bir cunta başarısız bir darbe girişiminde bulunmuştu. İstihbaratla önlenen bir girişimindi bu ve bulaştığı tesbit edilen komutanlar direk emekliye sevk edildi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra 12 Mart 1971 Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları imzalı meşhur muhtıra yayımlandı. Bu muhtırayla meclis feshedilmedi fakat hükümet değişti, yargı askerin kontrolüne geçti.

Genç subaylar önderliğinde devrim hayali kuran ve bu darbeyi o darbe sanan sol tandanslı çok yazar ilkin 12 Mart'a arka çıktı. Doğan Avcıoğlu'nun hatta sonradan yanlış yaptığını ifade eden Uğur Mumcu'nun o dönem siyasileri kalaylayan ve cuntaya selam eden yazıları ortadadır. Fakat bu yazarlar darbenin sol gösterip sağ vuracağının farkına geç vardılar. Gerçekten de 12 Mart'ın çilesini en çok çeken solcular oldu. Ve final gözü dönmüş bir sıkı yönetim hakiminin verdiği insaf/vicdan/adalet/hukuk yoksunu idam kararlarıyla yapıldı. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın davalarına on yıl önce başka bir darbeyle katledilen Menderes ve arkadaşlarının rövanşı gözüyle bakan bir hakim düşünün. Hani "
Et kokarsa tuz var ama tuz kokarsa ne var?" derler ya öyle bir durum işte. Kokan tuz üç genci komünist oldukları için tez elden idama gönderdi.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını darağacına yollayan Sıkı Yönetim Mahkemesi Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi idi. Gerçek kurgu ilişkisiyle başladık ya lafa. Şimdi düşününki çekilen bir filmde Deniz Gezmiş'in kalemini kıran hakim boğularak can vermiş olsun. Öyle şey mi olur kardeşim, onun olma ihtimali milyonda bir, biraz gerçekci bir son olsaydı daha iyi olurdu falan deriz değil mi? Kurguda olabilirlikleri göz önününde bulundururuz çünkü. Ama gerçeğin öyle bir zorunluluğu yokmuş gerçekten. Ali Elverdi dün "
yediği yemeğin nefes borusuna kaçması nedeniyle solunum yetmezliği" sonucu can verdi. İster ilahi adalet deyin, ister bu saatten sonra gelen adaletten nolur deyin, ister tabiat ananın gazabı deyin, ister sadece tesadüf deyin, ister ölenin arkasından konuşma it herif deyin, ister başka bir şey...


Gerçek olan bir şey var ki husumetle, intikam duygularıyla, adaletten insaftan yoksun hırslarla alınan kararların kimseye faydası olmuyor. Tam aksine toplumumuzun vicdanında kapanması zor yaralar açıyor. Düşünün ki bu memlekette Adnan Menderes'i astılar bugün Hava Alanları'na adını veriyoruz, siyasi mirascısı olabilmek için millet birbirini yiyor ; "Ölürken bile komünizm propagandası yapmak" suçundan üç gencin canını aldılar bugün TKP yasal bir parti olarak siyaset yapıyor; sırf Kürtçe konuştukları ve Kürtüm dedikleri için insanlar işkencelerden geçirildi bugün devlet kendi eliyle TRT 6 yı kuruyor. Örnekleri onlarca alanda çoğaltmak mümkün. Hiçbirşey yapmasak zaten er geç kendiliğimizden ölüp gidiyoruz. İskender'e Cengiz Han'a kalmamış dünyada neyi paylaşamıyoruz niye birbirimizi gırtlaklıyoruz kardeşlerim?

|

0 Comments

Copyright © 2009 BoŞ MuHaBBeT ; Hiçbir hakkı saklı gizli değildir, ortalık malıdır