2

Emek'e İlişmeyin

Posted by Trevanian on 14:54 in

Gözünün üstüne kaşın var diyerek önüne gelene bombalar yağdıran ABD ve yancılarının onlarca yıldır kendilerine arıza çıkartan İran'a kuru tehdit savurmaktan öteye gidemeyişini; Orta Doğu uzmanları sık sık şöyle izah ederler: "İran, Irak gibi Osmanlı'nın dört eyaletinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş, millet bilincinden yoksun, toplama bir ülke değildir. Bilakis İran toplumu bin yıl önce yazılan eselerini on yaşındaki çocukların bile okuyabildiği, Sadi ve Hafız gibi büyük şahsiyetleri yetiştirmiş, Tahran, Meşhed, Şiraz gibi şehirler kurmuş, Selçuklu'ya Bizans'a yön vermiş zengin ve köklü bir kültürün mirascısı, özgüveni yüksek bir toplumdur. Onların kahramanları ABD nin Süpermen'i, Spiderman'i gibi karikatür karakterler değil Rüstem'dir. Haliyle İran'a asker sokmak Irak'a asker sokmaya benzemez! "

İran'ın gücünü tanımlanırken asker sayısından, füze teknolojisinden, savunma stratejisinden bahsedilmiyor. Bu tarif bize şunu anlatır. Toplumları güçlü yapan; insan kalabalığını toplum yapan şeyler şehri, mimarisi, sanatı, edebiyatı, tarihi, dili, inanç ve ahlak anlayışı, mitolojisi, toplumsal hafızası, ortak değerleri ve kültürel mirasıdır. Bunların güçlü, köklü, zengin ve özgün olduğu ölçüde toplumlar güçlüdür.

Sanayileşmesini tamamlayan Batılı ilk hedef olarak çarkı döndürecek sömürge arar. Hiçbir ülkeye de biz sizi soyup soğana çevirmek, iliğinizi kemiğinizi sömürmek, demirinizi, kömürünüzü, petrolünüzü kurutmak için geldik diye gitmezler. Irak'a demokrasi götürmek için gittikleri gibi kendi kendine medenileşemeyen bu "geri kalmış" toplumlara el verip gerekirse ikinci vitese alıp vurdurarak biraz "ilerletmek" için giderler hep. Gittikleri yerlerde de yerli yarı aydınların Modernleşme, Medeniyete ayak uydurma, ilerleme düsturuyla dayattığı Batılı reçetelerin uygulanmalarıyla o toplumun yaşam tarzı, giyim kuşamı, tüketim alışkanlıkları, şehirleri, meydanları, sanatı hatta dili alt üst ederler yani onları "güçlü" yapan kalelerbir bir teslim alırlar. Sonuç itibariyle sömürge toplum medeniyet olarak bir adım ileriye gidemediği gibi bozuk Fransızca, İngilizceleriyle, özgüveni tarumar olmuş, aşağılık kompleksli, özenti, üretmeyen, işletmeyen, elindeki avucundakini avrupadakilere benzer yerlerde avrupalıların istediği gibi tüketen, kuvvetsiz, güvensiz bir insan yığınına evrilir. Medenileşemese de Diesel kot pantolonu, Nike spor ayakkabısıyla, Mc Donalds'ıyla ve elinde Coca Cola içeceğiyle bir miktar batılı modern insan prototipine benzemeyi kar sayar. Bu yığın her türlü sömürüye ve suistimale açık, dirençsiz bir kitledir artık.

Şüphesiz bu süreç her ülkede farklı dinamiklerle, farklı hızlarda farklı biçimlerde işliyor. Fakat metodoloji Kuzey Afrika'da da, Orta Afrika'da da , Orta Doğu'da da benzer. Değişim, dönüşüm ve ilerleme adı altında yürütülen bu işgale mutaassıp ve katı olarak tarif edilen İslami geçmişi olan sağ siyasi partilerin direnç göstermesini bekleriz doğal olarak. Türkiye'yi yedi yıldır yöneten AK Parti'ye karşı muhalefet "Din eksenli, muhafazakar, AB karşıtı ve gerici" oldukları tezi üzerine inşaa edildi. Bu tez doğru Türkiye'de iktidarlardan bile kof muhalefetlerin olduğunun bir başka kanıtıdır bu durum. Çünkü geçtiğimiz yedi yılda gördük ki bunlar bırakın düzen karşıtı olmayı, düzenin bayraktarlığını yapmış, Türkiye'de bir koşuysa kapitalizm onun en güzel yüz metresini koşmuştur. Keşke diyorum samimiyetle, keşke AK Parti gerçekten "gerici, bağnaz, tutucu, değişime, ilerlemeye karşı" bir odak olsaydı. İnanıyorum ki şundan daha kötüsü olmazdı. Konuşmaların arasına "Allah'ın izniyle, İnşallah, Bismillah, Hamdolsun" sözleri serpiştirilmekle islami bir bakış açısına sahip olunmaz. Hiçbir İslami ekonomi yorumu size "Bakkal amca devri bitti devir süper market devri" cümlesi kurdurmaz. Bu bakış açısı katıksız serbest piyasacı, tekelci, rekabetçi, sömürgeci kapitalist kafanın ürünüdür. AK Parti'nin tipik bir düzen partisi olduğu, tüban, imam-hatip gibi sembolik birkaç konu dışında islami bir derinliği olmadığı aşikardır. Bu münfarit olarak bir bakanın, parti başkanının, kanaat önderinin duruşu değil doğrudan hareketin karekteridir. Haliyle AK Parti'nin (istisnaları bir kenara bırakırsak) belediyelicilik anlayışına da bu pencereden bakmak, bu açıdan değerlendirmek lazım.

(Peşin peşin şunu belirteyim ki şu ankinin herhangi bir eski yönetimden daha iyi olması beni ilgilendirmez. "Şu varken şöyleydi bak şimdi en azından daha iyi" demeyin zira benim nazarımda kıymeti yok. Çünkü, misal ben Topbaş'a sallamak Kılıçdaroğlu gelse daha iyiydi demek değildir. Kılıçdaroğlu'ndan, Karayalçın'dan iyi olmak kimseyi aklamaz.) Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri'ni üst üste kazandı son seçimlerde AK Parti. Üç dönemdir Ankara belediye başkanı Melih Gökçek. Başkentin hali ortada. Şehir'de bir albeni, bir ruh, bir karakter yok.

Ankara'nın tarihi zaten Cumhuriyet'le başlar desek yeridir, arkası Hititler'e kadar bom boş diyorlar. Yani nerdeyse sıfırdan imal edilen bu şehrin daha farklı kurulması pek de mümkün değil diye ekliyorlar. Peki İstanbul'u ne yapacağız?

İstanbul'un lafta değerlerine sadık, muhafazakar, dindar, geçmişini reddetmeyen hatta Osmanlı'yı dilinden düşürmeyen Belediye Başkanları ne hale getirdilier şehri. Müslüman Muhafazakar dediğin adamdan böyle "Mall, City" diye biten alışveriş merkezlerine sempatiyle bakmasını beklemeyiz değil mi? Neticede içinde sakallı hacı amcalar, başı kapalı teyzeler dolaşmıyor bunların. Belli başlı alışveriş merkezi olarak Anadolu yakasında Capitol , Avurupa tarafında Akmerkez vardı eskiden. 2000 li yıllarda her biri, bir öncekinden daha büyük, daha lüks, daha debedebeli alışveriş merkezlerini peşi sıra dikiverdiler İstanbul'a. Levent'e önce Metrocity dikildi yetmedi, tüm itirazlara rağmen, Kanyon'u kondurdular dibine. Zaten bela olan trafik iyice piç oldu. Mecidiyeköy'e büyük tantanayla Profilo dikildi , peşi sıra devasa Cevahir açıldı tüm havası söndü. Kadıköy'de Tepe Natulius, İstinye'de İstinye Park, Optimum, Aymerkez derken adım attığımız yer AVM oldu. Belediyelerin, İETT arazisi olmalarından dolayı şehrin göbeğinde boş kalan büyük arazileri AVM dikmek üzere kodamanlara tahsis etmesini hangi muhafazakar görüşle açıklayabiliriz? Muhalefetimiz de bu araziler sadece Arap Şeyhleri'ne pazarlandığında seslerini yükselttiler. Dertleri o yapıların dikilmesi değil sahiplerinin Arap olmasıydı sadece.

Bizi biz yapan, kişiliğimizi şekillendiren, karakterimizi belirleyen, paradigmalarımızı yaratan olgulardan birisidir şehir. Yetiştiğimiz aile kadar, aldığımız eğitim kadar kimliğimizde pay sahibidir. Şimdi bakalım "güzel ahlak sahibi, namuslu ve karakterli" nesiller yetiştirmek istediklerini söyleyen muhafazakar demokrat belediyelerimizin faaliyetlerine. Akşamdan sabaha "Mall"lar dikiyorlar ve bunların Balkanlar'ın, Avrupa'nın, Ortadoğu'nun veya bilmem nerenin "en büyüğü" olmasıyla övünüyorlar. Kentsel dönüşüm, ıvırsal zıvır diyerek şehrin güzel yerlerini yurt edinmiş istenmeyen tüyleri! şehrin mümkün olduğunca dışına en azından dönüşecek mekanın uzağına sürmenin afilli yollarını arıyorlar. Modernizm adına dikilen şekilsiz, çirkin, yüksek binalara kaçak bile olsalar kitabına uydurup ruhsak, yasal zemin ayarlıyorlar. Kültürel faaliyeti Tarkan'a Taksim'de konser verdirmek sanıyorlar. Yunus Emre'nin adını 14 Şubat'la beraber anma densizliğini gösteriyorlar. Şehri bir otopartklar, mallar, plazalar,yüksek tek tip estetik yoksunu binalar, alt üst geçitler, 15 günde sökeleceği belli olsa da her yıl milyonlar harcanıp ithal edilen yabancı oldukları her hallerinden belli emanet duruşlu laleler, seçkinlerin ikamet ettiği nezih semtler ve onlara hizmet edenlerin yaşadığı gettolar şeklinde eviriyorlar. Çocuklara oynayacak sokak, meydan, yetişkinlere anı, hatıra bırakmıyorlar. Buldukları her boş metrekareyi anında dolara çevirmenin yollarını arıyorlar. Kışın insanlar sokaklarda donarak can verirken milyon dolarları dolaylı yollardan, maçlarını ortalama 13.78 kişinin izlediği takımın futbolcularına aktarıyorlar. Şimdi bu şehir mi üretecek güzel ahlaklı, kişilikli, karakterli nesilleri?

Beyoğlu Belediyesi de Büyükşehir Belediyesi gibi tüccar kafalı, görevi güçlü adamlarına rantları kimseyi kızdırmadan ve yasaya uygun biçimde pay etmek olan başkanlar tarafından yönetiliyor. Bunun tartışılacak bir yanı yok. Bu sebepledir ki şehrin ruhu, tarihi dokusu, sokakları, hikayeleri, mahalleleri, kahvehaneleri onların umurunda değil. Arada göstermelik iki şov yaparlar bir yalı restore ederler hepsi o kadar. O yüzdendir ki Emek Sineması'nın yıkılacağı haberine zerre kadar şaşırmadım.

Emek Sineması festivallerden bildiğimiz, Yeşil Çam sokağında tarihi mütevazi bir sinema. 1924 yılında Melek adıyla kurulmuş. Binası daha da eski, 1884 yılında dikilmiş. Mülkiyeti kamuya ait. Kontrolü de tabi kamu adına erki elinde bulunduranlara. Hepimizin malı olan Emek Sineması uzun yıllardır İstanbul Film festivaline ev sahipliği yapıyor. Mazisi var, tılsımı var, kendine has bir havası var. Emek Sineması İstanbul ve Beyoğlu için bir değerdir bir semboldür. İstanbul sakinlerinin hayatında, hatıralarında yeri vardır. Yeşilçam sokağından geçerken Emek sinemasının yerinde moloz yığınları görmek bizim maneviyatımızı zedeler, ruhumuzu sıkar. Beton yığınlarını şehir yapan, bireyle şehir arasında bağ kurduran Emek gibi yerlerdir. Şimdi modernleşmek adı altında Emek'i yıkıp yerine başka bir "City, Park" dikmek istiyorlar. Çünkü adamların tek motivasyonu karın maksimizasyonu. Kararı İmzalayan belediye başkanı ambalajda muhazakar Ahmet Misbah Demircan, kültür bakanı sol kökenli Ertuğrul Günay. Bunlar solcu/tutucu görünümlü kodaman dostlarıdır. Bunlar düpedüz doğan görünümlü şahindirler. İçinde bulunduğumuz yıl itibariyle Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul'un Cumhuriyet döneminin simge haline gelmiş sinema salonu Emek ,sosyal demokrat kültür bakanı ve muhafazakar belediye başkanı tarafından elbirliğiyle yıktırılmaya çalışılıyor. Kültür başkenti etkinliği olarak da popçu bozuntularına meydanda şarkı söylettiriliyor. Fıkra gibi, şaka gibi. Yapılan planlara göre Emek Sineması'nında içinde bulunduğu alan yıkılacak ve yerine bir AVM yapılacak. Ama tarihi dokuyu korumak adına ön cephesi buranın eski hali gibi olacak, en üst katta da Emek'in bire bir kopyası sinema yapılacak. Adı da gene Emek Sineması olacak. Böylece partiye yakın bir kısım iş adamları voleyi vururken Beyoğlu'da modern bir alışveriş merkezi kazanmış olacak.

Çıkıpta Almanya'da şöyle yapıyorlar, Fransa'da da böyle yapıyorlar dünyanın gerçeği bu romtantik romantik konuşmayın diyen dalkavuklar çıkacaktır. Birincisi Batı'nın Paris, Londra gibi bayrak kentleri birer açık hava müzesi gibi. Bırakın sembol yapıları yıkmayı tarihi dokuyu korumak adına yanındaki boş araziye bile AVM yaptırmazlar. Herşey bir yana bana ne kardeşim İngiltere'den, Zimbabwe'den, Uruguay'dan? Onlar ne yaparlarsa yapsınlar, biz sinemamız, çeşmemiz, camimiz, kilisemiz, otobüs durağımız yerinde dursun istiyoruz. Elin yaptığından bize ne?

Gözlerim bir yandan kültür karıncalarını arıyor. Ota boka değerlerimiz yozlaştırılıyor, değerlerimiz zarar görüyor diye karşı çıkan, işi adam tartaklamaya kadar götüren karıncaları. Sağda solda kültürel değer nutukları atacağınıza bir işin ucundan tutun. Emek için ufak bir emek harcayarak başlayabilirsiniz mesela.

Kısaca derim ki Emek semboldür. Yoksa alt tarafı bir tane sinemadır. Olmaması dünyanın sonu değil ama müslüman demokrat görünümlü kapitalistlerin İstanbul'u piyasa adına teslim alma sembolüdür. Böyle böyle adım adım mahvedekler, içine ettiler zaten yeterince ama iyice tanınmaz hale getirecekler. Ve bir sabah uyanacağız ki Nedim'in İstanbul Kasidesi'nde bahsettiği şehirden eser kalmamış. Teslim olmayın vermeyin şehrinizi. Ahmed Misbah kim ki? Sesiniz gür çıkarsa kılına dokunamaz binanın. Çıkmazsa sonumuz tutunduğu tüm dallar kesilmiş, köküne kibrit suyu çakılmış, şehri talan edilmiş, aciz, ezik, özenti, sığ bir sömürge vatandaşına dönüşmektir. Biz dönüşmesek bizden sonrakiler dönüşür. Hani şu kellere şampuan satan reklamda diyorlar ya : Bir günde olmaz ama bir gün olur.


|

2 Comments


TReVaNiaN, bu yazini bir turlu okuyamadim. Sadece resim goruyorum, yazi yok ancak yazinin basi blogger sayfamda goruntulenebiliyor. Daha once de benzer bir sorun olmustu, bir bakabilirsen sevinirim. Tesekkurler!


Blogger'la İnternet Explorer bir olup arıza çıkarmışlar gene. Ben firefox kullandığımdan farkında bile değilim. Halloldu şimdi. İkazın için teşekkürler. Daha doğrusu gene teşekkürler :)

Copyright © 2009 BoŞ MuHaBBeT ; Hiçbir hakkı saklı gizli değildir, ortalık malıdır