2

Vücut Çalımı

Posted by Trevanian on 14:35 in ,
Duran topların tehlikeli ismi, taraflı tarafsız herkesin sevgilisi, Liverpool'luların forumlarında keşke bizde olsa dediği, milli değer Sabri Sarıoğlu'nun eski takım arkadaşı Saidou'ya attığı tarifleri değiştiren vücut çalımı izliyoruz şimdi

|
0

Nerde o Eski Mesihler

Posted by Trevanian on 07:48
Eski siyasetçilerden Hasan Mezarcı bir ara mesihliğe sarmıştı. Reha Muhtar insanının anahaber sunduğunu iddia ettiği dönemler, birnevi cahiliye dönemi... İkilinin şahane bir kapışması vardı ShowTv ekranlarında, bulabilsem vidyosunu paylaşacaktım. Zamanla unutuldu gitti Hasan Mezarcı ve onun mesihliği.

Ama üstaddan ilham alan iki Kayserili gişirimçi! Çorum'da peygamberliklerini ilan etmişler. Kendilerini Hızır ve İlyas Peygamberler olarak tanıtan ikili, 5 vatandaştan cennetten yer ayarlamaları karşılığında 20bin TL toplayıp kaçmış. Şaka gibi ama gerçek. Onlara para veren bu 5 kişi hangi yüzle polise gidip biz dolandırıldık demişler onu merak ediyorum. Ben olsam kimsecikelere söylemem, utanırım. Son duruma gelirsek Hızır'ı Kayseri'de yakalamışlar İlyas hala kayıplarda...

|
1

Karakulak Görüntülendi

Posted by Trevanian on 06:55 in ,
Karakulak


Soyu tükenmekte olan memeliler arasında sayılan ve Türkiye'de yaşadığı bilinmesine rağmen bugüne dek sadece bir defa görüntülenebilen Karakulak (Caracal caracal) Hacettepe Üniversitesi öğrencileri tarafından yapılan bir çalışma sonucu 15 yıl aradan sonra Türkiye'de ikinci defa Antalya Güllükdağı Milli Parkında görüntülenmiş.Bilmemkimi üssüz güneşlenirken çekilen fotoğrafları kadar ilgi çekmese de şahane bir iş yapmış öğrenciler bravo gerçekten.



Anadolu Parsı


Tübatak'ın yürüttüğü linux tabanlı bir işletim sistemi Pardus olan projesine de ismini veren, soyunun tükendiği düşünülen bir büyük kedi daha var ülkemizde yaşamış olan. Adı Anadolu Panteri/Parsı. Alttaki Türkiye'de son görülen ve öldürülen Anadolu Parsı'nın fotoğrafı. Soyunun tükendiği tahmin ediliyor. Bakarsın bir gün birileri çıkar Anadolu Parsı'nın da izine ulaşır, fotoğrafını çeker...


|
0

Açılın, Açılım Var

Posted by Trevanian on 04:15 in , ,

PKK nın ilk terör eylemi olan Eruh baskını 15 Ağustos 1984 de gerçekleşti. Bundan tam otuz yıl önce. Kaybedilenlerin envanterini çıkartanlar olacaktır bugün, 30bin hayat, şu kadar milyar dolar zarar vs...


Bir haftadır sabah, akşam açılım konuşuluyor. Daha ortada somut bir veri yokken bile hemen kutuplaştık gene. Birileri koşulsuz savunucu birileri ölümüne muhalefet. Türkiyede münakaşa kültürünün olmadığının müzanara kültürünün hüküm sürdüğünün ispatı gibi.

Kimseye AKP nin çözüm hamlesini koşulsuz destekleyin demiyorum. Ülkede aklı selim diyebileceğimiz insanların arasında bu çözümün zamanlamasıyla ilgili kuşkuları olanları elbette dikkate alacağız. Yapılan her hamleyi enine boyuna oturup değerlendireceğiz. Ama atılması muhtemel her adımı daha dillendirilmeye başlarken infaz etmek çok insafsızca. Otuz yıldır devam eden, can alan bir terör belası var ve bu terörü tam anlamıyla bitiremese bile marjinalleştirecek, Güney Doğu halkını devletiyle barıştıracak hamleler yapmak zorundayız.

Karanlığa küfredeceğine bir mum da sen yak demiş Konfüçyus. MHP ve CHP açılım hamlesine küfredeceğine alternatif çözüm girişimleri sunsun o zaman. Aydınlar, gazeteciler, sivil toplum, vatandaşlar değerlendirsin, eleştirsin ve fikir beyan etsin. Ben hiçbir şey yapmam yapan da vatan hainidir deyip çekilmek bu ülkeye yapılabilecek en büyük ihanettir. Bunu yapan partiler ve bu fikri destekleyenlerin şunu mu savunuyorlar : Devlet üzerine düşen herşeyi yapmıştır, hatasız ve eksiksizdir. Bu sebepten Kürtler'e yönelik alınacak her karar ve atılan her adım Türkiye Cumhuriyeti'nden verilen bir tavizdir.

O zaman çuvaldızı kendimize batıralım önce. Kürt diye bir şey yoktur onlar dağda yürürken kart kurt sesi çıkaran Türklerdir demedik mi? Lozan'da Kürtler azınlık değil din kardeşlerimizdir deyip de azınlık saydıklarımıza bile verdiğimiz hakları bin yıllık kardeşimiz dediğimiz Kürtler'e çok görmedik mi? Dillerini, şarkılarını, isimlerini, törelerini yıllarca yasaklamadık mı? Bölgenin fakirliğine uzun yıllar kayıtsız kalmadık mı?

Ben Kürd'üm diyene gayet de iyi niyetlerle “Türk olmak için kan bağına gerek yok ben Türkküm de yeter” , “Ne Mutlu Türk'üm Diyene” diyor Atatürk dedik de, bu insanların ben Türküm demek istemediklerini ben Kürdüm demek istediklerini bir türlü anlayamadık.

Kürt denen bir etnik gurubun varlığını devlet bu kadar geç kabul etmeseydi, Kürtçe yayın yapan kanal 2008 senesinde kurulmasaydı, binlerce genç öldükten sonra Güneydoğu'ya akıtılan milyar dolarlar zamanında düzgün yatırımlara harcansaydı, Bugün terörle iç içe olan DTP ye gösterilen tahammülün yarısı zamanında siyaset yapmak isteyen Kürtlere gösterilseydi,Diyarbakır cezaevinde insanlar sırf ben Kürdüm dediği için işkenceden geçirilmese, bir taraflarına cop sokulmasaydı dışkıları yedirilmeseydi, Asker kızıp köyleri ateşe vermeseydi,devlet birbiriyle kavgalı aşiretlerden birini korucu yapıp eline silah vererek ötekini PKK nın kucağına itmeseydi, ölü sayısı yine de 30bin olurmuydu? PKK bugün hala dağda gezebilecek 5bin adam toplayabilir miydi? Bu sorulara vicdanı rahat bir şekilde evet diyebilecek olan var mı aranızda? Bir adam aç kalırsa, evine ekmek götüremezse, iş arar bulamaz ve tüm kapılar yüzüne kapatılırsa O da muhtemelen gider hırsızlık yapar, gasp yapar ne bileyim kiralık katil olur. Hırsızlık, gasp, cinayet hiçbir zaman kabul edilemez ve her halukarda yanlıştır ama o insanı suça sürükleyen şartları yaratanlarda bu yanlışta pay ve mesuliyet sahibidir. Terör de böyledir işte. PKK teröristtir ve bugün bölünme istemediğini söylese bile zamanında ayrı devlet sevdasıyla kurulmuştur eyvallah. Dış destek almıştır, iç destek almıştır, maşadır piyondur eyvallah. Ama bunların hiçbiri devletin yanlışlarının üstünü kapatmaz. Düzgün yönetilseydik , demokratik hamleleri yapmakta bu kadar geç kalmasaydık PKK halktan bu kadar destek görmezdi.

Çözümün yolu yordamı hakkında ahkam kesmeye benim çapım yetmez ama bildiğim bir şey var ki bir gün bu sorun çözülecekse, çözümsüzlük çözümdür zihniyetindeki siyasilerin önderliğinde olmayacak bu. Batı Trakya'da, Çin'de ,Bulgaristan'da yaşayan soydaşlarımız için istediğimiz demokratik hakları Türkiye'de Kürtler'e tanımakla bir şey kaybetmeyeceğimizin bilincinde olan , ilericiliğin, medeniyetin, demokratlığın namaz kılmak yerine bale yapmak değil farklılıklardan kormamak, bizim gibi olmayanları ötekileştirmemek, onları kendimize benzetmeye çalışmamak, her topluluğu her bireyi olduğu gibi kabul etmek, herkesin kendi doğrularına saygı duymak olduğunu, bunları yapmanın da bir lütuf değil bir insanlık görevi olduğunu anlayan insanların çabalarıyla olacak.




|
0

Üç Ayrı Telden Üç Film

Posted by Trevanian on 03:15 in , , ,
Fanaa


Black filmine yorum yapan arkadaşların tavsiyesiyle bulup izledim bu filmi. 2006 yapımı Bollywood ürünü yer yer müzikli danslı bir film. Romantik komedi gibi başlayan film ortalara doğru bambaşka bir türe evriliyor deyip suyunu çıkarmadan keselim. Hint edebiyatının çok zengin olduğunu biliyoruz ve bu filmde örneklerine rastlıyoruz. Birbirinin kopyası filmlerden sıkıldıysanız önyargıları bir kenara bırakın Bollywood'a bir şans verin diyorum.

The Hangover


"Vegas'a bekarlığa veda partisine gidilir işler beklendiği gibi gitmez ve olaylar gelişir" olabilecek en klişe komedi filmi gibi geliyor kulağa ama öyle değil işte. Bir sabah uyanırlar odada bir bebek, tuvalette bir kaplan, damat kayıp Stu'nun dişi çekilmiş. Hiçbiri gece ne dümen döndüğünü hatırlamıyor. Damadı bulup düğüne yetiştirmek için önceki gece ne haltlar yediklerinin izini sadım adım ürmeye başlarlar...

Şu sıcak yaz günlerinde karnınıza kramplar girene kadar güldüremese bile yüzünüzde yer yer abuk bir sırıtma yaracağı kesindir.

Yumurta


Yumurta geçen seneden bir film. Semih Kaplanoğlu'nun yapmaya karar verdiği üçlemenin ilk filmi. Nejat İşler'in canlandırdığı Yusuf memleketi Tire'den yıllar önce İstanbul'a gelmiş, ailesine, geçmişine, bügününe, hayata ilgisiz biraz da boşvermiş bir sahaftır. Annesinin öldüğünü haber veren bir telefon alır ve yıllar sonra Tire'ye döner. Uzun zamandır annesiyle yaşayan Ayla'yla tanışır. Cenazeden hemen sonra annesinin vasiyetini bile ben öyle şeylere inanmam diyerek umursamaz ve bir an önce istanbul'a geri dönmek isterken, Ayla'nın etkisi, eski tanıdıkların karşısına çıkması, anıları derken bir türlü Tire'yi terkedemez ve hayata tutunmaya başlar aslında tekrardan.

Yumurta Antalya'dan başta en iyi film ödülü olmak üzere altı tane ödülle döndü ve uluslararası birçok yarışmada da çeşitli ödüller almış. Sakin, müziksiz, Nuri Bİlge Ceylan filmlerini hatırlatan bir tarzda şaaşalı konuşmalardan uzak, az sözlü ve oyunculukların tatmin edici olduğu bir film.

Dipnot:
" Aksiyonsuz, aşksız, jönsüz film olmaz, festivalde ödül almış filmden bir halt olmaz, böyle filmi ben de çekerim,bu film vakit kaybı
" vb yorumları herhangi bir film için yaptıysan Yumurta'dan uzak durmanda fayda var, sonra gelip bana bağırmayın ...

|
2

Medeniyet Dediğin

Posted by Trevanian on 07:34 in , ,

Alman bir genç Antalya'da 13 yaşında İngiliz bir kıza tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklanmıştı. Alman basını hemen "Geceyarısı Ekspresi" göndermeleri yapıp elemanın serbest kalması için kampanyalar başlattı. 8 ay süren tutukluluğun sonunda devreye kimler girdiyse artık yargılama birden tutuksuz hale çevrildi ve tecavüzden yargılanan eleman aynı gün özel bir jetle Almanya'ya gitti. Demem o ki Almanya en iğrenç suçlardan biriyle yargılanan bir vatandaşını bile Türkiye'ye yargılatmadı. Batı eşittir medeniyet, doğu eşittir gerilik denkleminin yılmaz savunucularının da gıkı çıkmadı bu olayda.

Şimdi medeni batının kalbinde, Belçika'da bir Türk vatandaşı 31 yaşındaki Mikail Tekin geçen hafta trafik polisiyle tartıştığı için gözaltına alındı. Ertesi gün gözaltındayken hayatını kaybetti. Belçikalı yetkililer ilk olarak yemek yerken boğulduğunu açıkladılar. Ancak diğer mahkumlar olayın işkence sonucu olduğunu iddia etti. Belçika'da yapılan otopsi sonucu ölüm nedeninin "fiziksel şiddet" olduğu belirlendi. Mikail Tekin iç kanama geçirmişti. Can çekiştiği belirlenmiş ve vücudunda darp ve yara izlerine rastlanmıştı. Cenazesi Türkiye'ye getirildi ve ailesi Belçika da tanınmasa bile Türkiye'de de otopsi yaptırmaya karar vermiş.

Olaydan sonra üç gardiyan gözaltına alınmış sonra salıverilmişler. TBMM İnsan Hakları Komisyonu da zahmet edip Belçika'dan bilgi istemiş sağolsunlar. Basına bakıyorum bazıları üçüncü sayfadan haberi vermiş bazıları görmezden gelmişler.

Şimdi düşünüyorumda Türkiye'de bir Belçikalı turist polisle tartışıp gözaltına alındığının ertesi günü işkence sonucu ölse ne olurdu acaba? Amiral geminin üçüncü sayfasında iki satırlık bir cinayet haberi olarak kalırmıydı? Hiç sanmıyorum. Bir defa bu barbarlıkla AB ye bizi tabi ki almayacakları konusu ana gündem maddemiz olurdu. AB ve Belçika İH komisyonları bilmemneleri memlekete üşüşür, olayın takipcisi olurlardı. Cinayetle uzaktan yakından alakalı herkes bir kere içeri tıkılırdı. Türkiye şuçluların gerekli cezayı alacaklarına dair başta Belçika olmak üzere tüm ülkelere ikna turları düzenlerdi. İçi insan sevgisiyle dolup taşan sevgili vatandaşlar yollara dökülür, katil devlet kınanır ve olayın takipcisi olacakları dağa taşa haykırılırdı.

O zaman benim kafama şu sorular takılıyor gene: Kaç Türk pasaportu bir Belçika pasaportuna denktir? Sivaslı Mikail Tekin'in canı ne zaman bir Belçikalı'nın canı kadar kıymetli olacak? Bu memleketin basını Belçika'da işkence altında ölen vatandaşı için ne zaman seferber olacak? Türkiye'de bir yabancı tecavüz iddiasıyla gözaltına alındığı zaman zıplayan yerli insan hakları savunucularının bu cinayete niye gıkı bile çıkmaz? Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri fiziksel şiddetin sebep olduğu ölümü yemek yerken boğuldu diye geçiştirmeye çalışanlardan ne zaman hesap soracak?

|
0

Sınır İhlalleri

Posted by Trevanian on 06:19 in ,

Başrahibin yanında bana "Hayyam bir sarhoş ve dinsizdi!" diye bağırdı. Bende şu cevabı verdim "Siz böyle demekle Hayyam'a hakaret etmiyor, tam tersine sarhoşluğu ve dinsizliği övmüş oluyorsunuz!"

Haberi okuyunca aklıma Semerkant'ta geçen o satırlar geldi. Nil Karaibrahimgil "
Neşet Ertaş'ı tanımıyorum " demiş. Siz böyle demekle Neşet Ertaş'ı küçültmüyor tam tersine kendisine müzisyen veya şarkıcı diyen birisi olarak kendi sığlığınızı ifşa ediyorsunuz der geçeriz. Neşet Ertaş'ın adını bile bilmeyen bir müzisyen, Yılmaz Güney'i tanımayan sinemacıdan, Necip Fazıl'ı bilmeyen şairden veya Kemal Tahir'den bihaber yazardan farksızdır benim gözümde. Kızacak birşey yok bunda. İstersen Zeki Müren'i de Sezen Aksu'yu da tanıma, kime ne?
Neşet Ertaş da zaten cevaben "Tanımak zorunda değil, gözlerinden öperim" demiş.

Ama bu cehaletin üstüne çıkıp "Ne var bunda, Neşet Ertaş beni tanıyor mu acaba? Ki kimse kimseyi tanımak zorunda değil! Ama olay nedeniyle sayemde Neşet Ertaş tanındı. Genç nesilden onu tanımayanlar vardı..." dersen hoop! derler adama, orada dur. Zaten sıçtın bari sıvamakta bu kadar ısrarcı olma. Buna en hafifinden haddini bilmezlik denir. Tanımıyorsan duyunca gider iki akıllıya bi deliye sorarsın kimdir Neşet Ertaş diye. Sonra çıkıp "Zeki Müren de bizi görecek mi?" tarzı saçma savunmalar yapmazsın. Hele hele SAYEMDE Neşet Ertaş tanındı gibi haddini aşan cümleler kurmazsın. Aslına bakarsan Nil başarılı ve sempatik biri ama ağızdan çıkan kulakta mola vermeyince o sempati zedeleniyor işte.

Bu konuyu burada kapatıp başka bir mevzuya atlıyorum. Davut Güloğlu diye bir adam Hayko Cepkin'e "Korku filminden çıkmış gibi. Maymuna benziyor. Kedimi, köpek mi kesiyor belli değil. Bu ve bunun gibiler şaklaban" demiş. Biz de sen ve senin gibilerden tiksiniyoruz Davut Güloğlu. Dört cümle içinde üç tane yenilir yutulur cinsten olmayan hakaret. Mahkemede hesabını sorarlar bu lafların bundan emin de olayın bir başka yönüne de değinmeden geçemem.

Değişik bir kitle var memlekette. Gizli bir tarikat falan mı bunlar merak ediyorum. Davut Güloğlu'nun harika bir fiziği, klasik olmuş şarkıları ve saygın bir duruşu olur da gider millete hakaret edersin, dur hemşerim sen nolursan ol senden aşağıda olanlara hakaret edemezsin derler. Ama gel gör ki beş para etmez şarkılar söyleyen, tarlabaşı kılabırı tipli akıldan yayan bir adam çıkmış Hayko Cepkin'in tipine ve müziğine sallıyor. 10 milyon avroya kurulmuş takımların son haftaya kadar şampiyonluk kovaladığı ligden ancak uefaya gidebilmiş takımın bir taraftar topluluğu Kazaklarla futboldan anlamazsınız diye dalga geçen parkatlar açmaya kalkıyor. Çapı orkid, soda reklamı yapmaktan öte olmayan Nil çıkıp önce Neşet Ertaş beni tanısın demeye getiriyor... Allah aşkına siz ne ayaksınız biri bana anlatsın? Aklım gidiyor bir sabah uyanınca Ajdar'ın çıkıp Mazhar Alanson'u kaliteli müzik yapmaya davet ettiğini, Tayfun Güneyer'in çıkıp Zeki Demirkubuz'a sinemayı itin ayağına düşürmeyin dediğini duyacağız diye.



|
0

Sezon başı

Posted by Trevanian on 03:05

"harika bir kamp dönemi geçirdik, hocamız ağır idmanlarla ümüğümüzü sıktı ama mevyalarını sezon ilerledikçe toplayacağız, takımda uyum süper tabir yerindeyse "kolej takımı" havası var, aramıza yeni katılan arkadaşların da takıma uyum sağlaması için biraz süreye ihtiyaçları var "
Tipik sezon başı kamp sonu futbolcu-antrenör demeci. Tornadan çıkmış gibi hepsi benzer laflar söyler. Daha hiç "Lanet bir kamp dönemi geçirdik, kadro gayet kötü, aramıza yeni katılan arkadaşlardan da cacık olmaz, büyük ihtimal kümeye oynarız bu sezon" diyen birine rastlamadım daha.

Sezonun ilk maçları gayet güzeldi. Belediye gene büyüklerden birine çelme taktı,İbrahim Akın Beşiktaş'a karşı hayatının futbolunu oynadı. Trabzon-Sivas maçı da fena değildi. Hami'den sonra yeni bir bombacı buldu galiba Trabzonspor. Ceyhun iki şut çekti ve ben burdayım dedi resmen.

Daum Fenerbahçe kariyerine bıraktığı yerden Denizli deplasmanından başladı. Üç puan iyidir, Alex candır. Denizlispor Başkanı Ali İpek'i Fenerbahçe taraftarını nasıl yolarım diye kafa yoracağına biraz da stadımızı nasıl adam ederiz diye kafa yorsun .Kırk dakika maç mı durur? Adam jeneratörlerin çalışmamasına "şanssızlık" dedi ve sağduyulu! bir şekilde "elektriklerin gitmesi mağlubiyetin mazereti olmamalı" dedi, bu ne pişkinliktir pes doğrusu.



|

Copyright © 2009 BoŞ MuHaBBeT ; Hiçbir hakkı saklı gizli değildir, ortalık malıdır