0

Adaletin Gözü Kör Olsun

Posted by Trevanian on 16:37 in

themis

 

Efendim hukukla ilgilenen insanların sık sık kullandıkları bir söz vardır “Adaletin Gözü Kördür” diye. Bundan kasıtları alınan kararların karşıdaki kişilere göre değişiklik göstermemesi, herkese karşı aynı yaklaşımı sergilemesi.  Bazı hocaların sevdikleri veya uyuz oldukları öğrencilere karşı  duygularının tesirinde kalmamak için sınavları okurken isimleri kapatmaları gibi işte.

Olayın mitolojisi şöyleymiş : Yukarda resmini gördüğümüz heykeldeki Yunan  adalet tanrıçası Themis.  Elindeki terazi adaleti, kılıç adaletin verdiği cezanın caydırıcılığını, gözlerinin kapalı olması tarafsızlığını,  kadın ve bakire olması da bağımsızlığını simgeliyormuş. 

AKP’ye karşı özel bir sempatim veya antipatim yok işin doğrusu. Kendimce doğru bulduğum işlerine saygı duyar karşı olduğum işlerine  sallarım. Şimdi siyasi fanatizmin gözünü kör etmediği  sağduyu sahibi insanlar alınan 367 kararında, google dan hazırlanan kapatma davasında ve Abdullah Gülün yargılanmaya çalışılması hamlelerinde adaletin gözünün kör olup olmadığını  sorgular diye düşünüyorum. Misal bir önceki Cumhurbaşkanımız  çok saygın ve karakterli bir insan olduğunu düşündüğüm A. Necdet Sezer için aynı durumlar oluşsa aynı kararlar çıkmazdı gibime geliyor.

Uzun lafın kısası Tayyip, AKP ve Abdullah Gül adaletin gözlerinin açık olmasından mağdur olmuş gibi duruyorlar. Hele kendileri mağdur edildiklerine kesinlikle inanıyorlar. Anayasa Mahkemesi’nin bilmem kaçıncı kuruluş yıldönümü ve yeni binasının açılış töreni yapılmış. Katılanların arasında Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Köksal Toptan’da var.Binanın önündeki heykel ilginç. Bir elinde kılıç (fotoğrafda görünmüyor ama var) öbüründe terazi. Şekli şemali Themis’i andırıyor ama  gözler açık. Zaten  helkeltraşda Themis’i değil adaleti temsil eden Anadolulu bir genç kız tasarladığını iddia etmiş.   Gözlerin açıklığından mağdur olduğunu düşünen  Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül de bu açıkgöz Anadolu kızının karşısına geçmiş sırıtıyorlar.  Belki de olayın farkında değiller. Ama adını tam olarak koyamasam da bu fotoda bi gariplik var. Komik desen değil, dramatik desen değil…

gp_443268

|
1

NOKTA

Posted by Trevanian on 18:57 in , , ,

 

Okulların kapanmasının yakınladığı şu sıralar Amerikan Pastası çakması ucuz gençlik filmlerinin mantar gibi türemesi an meselesidir. Son yıllarda yerli sinemamız saçma sapan bir çizgide ilerliyor malum. Halk Türk sinemasına küsmüşken 90lardan itibaren  ortaya konan şahane filmler halkı Türk sinemasıyla barıştırmıştı. Eşkiya o filmlerin sembolü gibidir çoğu insanın gözünde. Salonlarda yerli yapımlar gittikçe daha fazla yer almaya başladı  hatta Hollywood filmleri ikinci plana itildi. Bu atılım ve gördüğü rağbetin suistimal edilip tüketilmeye başlanması uzun sürmedi tabi. Önce bir M. Ali Erbil istilası, peşine eskilerin esfane filmlerinin isimleri kullanılarak pazarlanan dandik filmler, amerikan filmlerinin kötü taklitleri, dizilerin filmleri, dizi karakterlerinin filmleri hatta  skeçler karakterlerinin filmleri …. Salonlar bunlarla işgal edildi yerli yabancı eli ayağı düzgün filmler ancak kıyı köşe sinemalarda kendine yer bulabildi . Herkes Nuri Bilge Ceylan gibi film çeksin diyen sanat fetişisti bir tip değilim ama popüler sinemada bile olsa bir vasatı yakalayın be kardeşim.  Düzgün insanların inşaa ettiği bu ortamı tüccar kafalı adamların tüketip halkı gene Türk Sinemasından nefret eder hale getirmesinden rahatsız oluyorum açıkcası.

nokta-film-afis

Lafı biraz fazla geveledim bir çırpıda sadede geleyim.  Ateşi yakan şahane filmlerden biri de “Tabutta Röveşata” dır kuşkusuz.  Filmin senaristi ve yönetmeni Derviş Zaim.  Daha sonra Filler ve Çimen’i Cenneti Beklerken’i çekti.

Son filmi Nokta hakkında yaptığı bir söyleşiye denk geldim geçenlerde. Film hakkındaki ayrıntılar bana çok ilgi çekici geldi o yüzden paylaşayım istedim.  Derviş Zaim geleneksel sanatlara meraklı  bir insan. Cenneti Beklerken’de minyatür sanatından faydalanmıştı. Bu filminde hat sanatından ilham almış. Bazı hattatlar. İhcam adını verdikleri bir teknik kullanırlarmış. İhcam bir defada elini hiç kaldırmadan yazma tekniği diye geçiyor. Yönetmen de bundan esinlerenek filmini kesmeden, geçişler olmadan tek planda çekilmiş gibi kurgulamış. Buna en uygun mekan olarak Tuz Gölü seçilmiş. Akıllı adamın yapacağı iş değil diyor bizzat kendisi.

Filmin adına gelince. Duyduğu bir hikayeden çok etkilenmiş ve ondan yola çıkarak Nokta adını koymuş. Hikaye şöyle:

Ortaçağda Endülüste yaşayan bir hattat eserlerinden birine nokta koymayı unutuyor ve o eseri satın alanlar çok uzak bir şehre gidiyolarlar. Hattat işini tamamlamak için zorlu bir yolculuğa çıkıyor. Sonunda eserini bulup eksik noktasını koyuyor ve geri dönüyor.

Bu filmin geleneksel sanatlarımızdan beslenen üçlemenin ikinci filmi olduğunu da öğrendik. Cenneti beklerken’de Minyatür Sanatı vardı, Nokta’da Hat Sanatı var üçüncüsü de Gölge  üzerine olacakmış. 

Nokta bugün vizyona girdi. Nerelerde gösterilir bilmiyorum ama  izlenmeyi hakeden bir film havası yarattı bende.


|
2

Geri Geldim

Posted by Trevanian on 05:38


Vizeler, finaller, projeler bunun üstüne bir de benim özümde varolan tembelleğimi de ekelyince 2-3 haftadır ne yazı yazdım ne de doğru düzgün yazılanları okuyabildim... Gariptir bu üç hafta son yılların en fazla sıradışı olayların gerçekleştiği bir üç hafta oldu galiba. Mardin'de varşet yaşandı, Güneydoğu sorunu ciddi şekilde ele alınmaya başlandı, 1 Mayıs tatil oldu vs... Rutin olaylarda gerçekleti tabi bu süreçte. Cindoruk tekrar emanetci olarak genel başkan oldu ve Allah kahsetsin Fener gene Türkiye Kupası'nı alamadı. Son olarak da üstümüzden giderek milli bir dava, kırmızı bir çizgi halinin almaya başlayan örovizyon şarkı yarışması da geçince birşeyler yazmak elzem oldu.


Bu örovizyon olayını genel itibariyle has Avrupalılardan ziyade Avrupa'ya özenen ve yamanmaya çalışan Doğu Avrupa ülkeleri gibi ülkeler çok ciddiye alıyor gibi bir izlenim var bende. Dandik bir şarkı yarışması ülkenin gündeminin bu kadar uzun süre nasıl işgal edebiliyor hayret. Hadise 4. değil 1. olsaydı emin ki 19 Mayıs'tan daha çoşkulu bir 17 Mayıs yaşardık. Hadise'nin memleketinde okullar tatil edilirdi, bütün gece arabalarla konvoylar halinde gezilirdi, sevinçten sıkılan silahlardan çıkan kaza kurşunlarıyla yaralananlar olurdu, Hadise Atatürk Hava limanında 10. Yıl Marşı eşliğinde karşılanır zafer kazanmış komutan edasıyla ona buna teşekkür ederdi falan filan...

İşin doğrusu şarkıların coğu rezaletti bana göre. 90 larda mantar gibi türeyen 3. sınıf Türk popcularının bile bunlardan daha güzel şarkıları var. Bana göre eli yüzü düzgün 3-4 tane şarkı vardı bence. Norveç, Estonya birkaç tane daha işte.

Bir de kaybettiğimiz zaman kazanana bok atma huyumuzdan vazgeçelim artık. Hayatı boyunca hiçbir habere yorum katamamanın ezikliğinden midir nedir TRT sunucusu bile boyna kuzey ülkeleri birbirini olyular diye ağladı durdu. Yav onlar birbirini oyluyorda adam Azerbaycan'dan bile güzel puan aldı. Biz Türkler'in yaşadığı yerlerden 10-12 alıp, bi dünya ülkeden sıfır puan, bir puan aldık. Üşenmeyen hesaplasın, bizim standart sapmamız Norveç'ten bariz şekilde daha yüksek çıkar. Neticede Norveç'in şarkısı her bakımdan birinciliği hakediyordu bence.

Hadise de çıkıp "Norveç'in yarışmacısı sevimli diye oy aldı, biz de seneye sevimli tatlı topuz saçlı bir kız çocuğuyla katılalım" demiş. Yahu ne desem ağır kaçacak. Oy alacaz diye sen dansöz kıyafetiyle çıkmışsın bacak şov yapmışsın, Almanya direk striptizci çıkarmış onlar adilik değil de herifin sevimliliği mi adilik?

Son olarak Alexander Rybak ve Diego Lugano benzerliğine dikkat çekmek istiyorum... Tipi ve dengesiz hareketleri direk bizim Tota'yı anımsattı bana.




|

Copyright © 2009 BoŞ MuHaBBeT ; Hiçbir hakkı saklı gizli değildir, ortalık malıdır