10

Halk Arabeske Akın Etti Vatandaş Bach Dinleyemiyor

Posted by Trevanian on 00:48 in



Klasik bir Türk filmi izliyoruz gene. Zengin kıza aşık olan fakir oğlan sosyal sınıfından ailesinden utanır. Akabinde arkadaşını şöförü, kardeşini hizmetçisi, komşusunu bahçivanı rolüne sokarak kızla denk olmaya, O'na layık olmaya çalışır. Fazıl Say ve eşrafında o fakir oğlanın isyanını görüyorum ben.

Orta direğinin akşam eve geldiğinde Sting eşliğinde şarabını yudumlayarak yorgunluğunu attığı, kırosunun ve ergeninin Lady Gaga, Britney Spears takıldığı, isyankarının kendini punka, rocka, metale verdiği çağdaş ve Batılı değerlerle barışık bir toplum olamadığımız için utanıyor, utanıyor, utanıyor... Viyana, Paris, Londra'da iştirak ettiği burjuva sohbetlerinde bunun ezikliğini ve baskını hep üzerinde hissediyor. Birgün "
sizin orlarda İbrahim Tatlıses, Orhan Gencebay diye Arap müziğine benzer müzik yapan insanlar çok popülermiş doğru mu?" sorusuna muhattap olmaktan aklı gidiyor. Öyle olmayalım, O'nu utandırmayalım istiyor.



Mesele arabeskin müzikal kalitesi değil. Mesele bu kültürün topluma vermiş olduğu/verdiği/verebileceği tahribata dikkat çekmek de değil. Çünkü kaygısı/tepkisi bu minvalde olanların kullandığı dil ve takındığı tavır kendini hemen belli eder. Zamanın çok hızlı aktığı ve her ürünün hızla tüketilip buruşturularak tarih çöplüğüne yollandığı şu çağda, toplum hafızamızda yer eden ve hiçbir kesim tarafından organize tepki almayan kült bir film değil midir Gani Müjde'nin Arabesk'i ? Neredeyse arabesk kültürünün zirve yaptığı, albümlerin milyonlar sattığı bir dönemde arabeskle isim vererek dalga geçen Arabesk neden bu kadar kolay karşılık buldu toplumda? Cevap niyette ve samimiyette saklıdır. Saygillerin meselesi bambaşkadır ve toplum garip bir şekilde bunu hemen sezer. Saygillerin bu agresifliğin sebebi bir parçası olmak istedikleri kültürün onayını almamış aksine adını bile Doğulu Araplardan alan bu kültürün donelerini taşımasıdır. Yoksa bu kültürün doğusu, karşılık buluşu ve yükselişi, bunların sosyo-ekonomik arka planı umurlarında değildir.

Arabesk kültürün belkemiği, taşıyıcı kolonu olan müzik ilk olarak Cumhuriyet'in erken dönemlerinde konulan Alaturka müzik yasağına dayandırılıyor. Söylenene göre radyolarda Türk müziği yasaklanınca halk Arap ülkelerinin radyolarını dinleyeme başlamış. Arap ezgileri ilk olarak böyle taban bulmuş ülkede. Akabinde özellikle Mısır'dan gelen filmler bu ilgiyi pekiştirmiş ve yerli müzisyenler bu ezgilerin üzerine Türkçe sözler yazmaya başlamışlar. Arabeskin yolu böyle açılmış işte.

Kahir ekseriyetimiz mürebbiyelerle büyüyüp, 6 yaşımızda piyano ve resim dersleri almaya başlayıp takip eden yıllarda yetenekli olduğumuz bir alanda iyi bir eğitimden geçip sevdiğimiz işi yapan bireyler olsaydık arabesk kültürü bu kadar palazlanıp, yaygınlaşamazdı herhalde. Fakat hayat ülkenin geneline bu kadar cömert olmadı. Ekonomik nedenlerle şehirlerde şansını denemek için göçen/göçmek zorunda kalan insanlara, Doğu'dan Örgüt ve Devlet teröründen kaçmak zorunda kalan ve köyleri boşaltılan köylüler (bir hayat standardını yakalamak için değil en azından hayatta kalabilmek için şehirlere göç edenler) eklenince şehirlerdeki sosyal yapı alt üst oldu. Tamemen insani bir içgüdüyle hayatta kalmak için şehre göçen bu işsiz güçsüz/ evsiz barksız/ umutsuz/ bıkkın milyonlardan ne bekliyordunuz afedersiniz? İşinden gelince bahçesinde köpeğiyle oynayıp günün yorgunluğunu klasik müzik dinleyerek atmalarını mı? Yorgun dönecek bir işleri, bahçeyi köpeği geçtim başlarını sokacakları bir evleri bile yoktu çoğu zaman ki nerde kaldı klasik müzik. Onlar teselliyi bir nebze olsun Orhan Gencebay'ın bir teselli verinde buldular demekki, hoşlandıkları kızlardan ilgi görmemelerinin sıkıntısını Müslümle, Tatlısesle dağıtmaya çalıştılar belki. Başka alternatifleri mi vardı sanki?


Şimdi utanıyorum, utanıyorum, utanıyoooroouum diye inleyenler ilk zamanlarda bu insanlarla aynı şehri paylaşmaktan utanıyorlardı. Onların iş gücünü, toprağını, emeğini sömürerek semirenler bir yandan da onlarla bir tutulmak istemezlerdi. İroniktir, çağdaşlık, medeniyet, demokrasi, özgürlük, eşitlik, eğitim laflarını süslü cümlelerinin içinde geçirmeye bayılanlarda gene bunlardır. Eğitimsizlikten dem vururlar hep. Fakat eğitim, hele yüksek eğitim genelde kendilerinin erişebildiği bir miktar pahalı bir hizmettir. Zamanla bu ayrıcalığı kendi zümrelerine özgü bir hak gibi algılamaya başlamaları bundandır. Eğitim eğitim deyu inilerken aklımızda şiddet/terör/geri kalmışlık gibi imgelerle yer etmiş bir ilimiz olan Bingöl'ün ÖSS'de (Yeni adı neyse artık) çok çok başarılı olması birden rahatsız eder bir kesimi nedense. Bir takdir bir tebrik yollayacaklarına hemen "Soruları çalmışlardır" yaftaları yapıştırılır. Daha bugün okudum bir gazetede. Valisi, öğretmenleri, öğrencileri, velileri, halkı, zengini bir olmuş bir emek vermişler. Çocukları motive etmek için yapmadıkları kalmamış. Marifet iltifata tabidir derler. Bu insanları onore edip başka yerlere örnek göstereceğimize "Soruları çalmışlardır" çiğliğiyle açıklamaya kalkıyoruz başarıyı. Neden? Çünkü onlar zaten seçkin insanlar değiller(!), çağdaşların döktüğü kalıba girmemişler, üstelik bir de kısmen fakirler . Böyle bir ortamda onların ne haddine kitlesel bir başarı. Olamaz öyle şey çalmışlardır. Bize benzemeden bizim koyduğumuz modeli takip etmeden bizim dayattığımız yaşam tarzını benimsemeden böyle başarı gelemez. Demek ki çaldılar.

Medeni olmanın bile değil insan olmanın ilk adımı farklı yaşam tarzlarının/dillerin/inançların varlığına (hadi saygı duymayı geçtim) tahammül gösterebilmekten geçer. Bunu bile beceremeyen bir organizmanın medeniyetten söz etmesi en hafif tabirle komiktir. Bizim ilerilikte sancağı kimseye bırakmayan Saygillerimiz önce bu kesimleri fiziki ve mental baskıyla kendilerine benzetmeye çalışmışlar beceremedikleri ölçüde ilkin agresifleşmişler akabinde inkar ve dışlamaya gitmişlerdir. "Halk plajlara akın etti vatandaş denize giremiyor" diyen FahrettinKerim Gökay'ında, herhangi bir çobandan daha zeki olmadığını defaatle ispatladığı halde "Dağdaki çobanla benim oyum niye bir olsun?" diyen Aysun Kayacı'nın ve "utanıyorum utanıyorum utanıyorum" diye çıkışan Fazıl Say'ın "Bitlis'de kesin soruları çalmışlardır" diyen sosyal tespit insanının tepkilerini bu çerçevede ele almak sanırım daha sağlıklı olacaktır. Onlar "Halk"ın, çobanın, arabeskçinin sorunlarıyla, açlığıyla, tokluğuyla, işkencelerle, yerinden yurdundan sürülmeleriyle ne bileyim 20 yaşında delikanlıların pusularda mayınlarda can vermeleriyle ilgilenmezler. Bizden sadece onlara layık olmamızı, batılı burjuvalarla olan münasebetlerinde onları utandırmamamızı beklerler. Daha çok beklerler efendim daha çok...

|

10 Comments


yazdığınız şeyler hoşuma gitmiyor artık. takip etmiyorum sizi bu yazıdan sonra...


Kimseyi zorla tutmuyoruz efendim. Selametle gidin, teşekkürler bugüne kadar ayırdığınız zaman için...


Kendimi tanıtayım.
Adım Pınar Altay. Daha Fazıl Say'ın resmi sitesi resmi site gibi gözükmezken, dili Türkçe bile değilken, Fazıl Say hakkında ilk ve tek Türkçe websitesini yaratan webmasterım. (Sonrasında onun sitesi de Türkçe oldu, bu ayrı meseledir.) Fazıl Say'ın müziğine taparım. Fazıl Say benimle ilgilenmiş ve tanışmıştır ama benim için asıl kahraman Kadir Dursun'dur (Fazıl Say'ın menajeri). Kadir Bey benim bu hizmetimi çok ciddiye almış ve karşılığında beni hep konserlere davet etmiştir. Önemli konserleri onun sayesinde en ön sıralardan izlemişimdir. Kendisinin yeri bende ayrıdır.

Ama...

Fazıl Say'ın şu son iki senedir Facebook'ta yazdıkları benim de hiç hoşuma gitmiyor. Kendisinin müziğini gerçekten sevsem de hatta müziğine bayılsam da (ki müziği halk müziğinden öğeler içerir, bana göre arabesk de halk müziğinden öğeler içeriyor...), bu son yazısı dahil çoğu görüşü çok keskin geliyor bana. Belki bu yorumu bir şekilde okurlar, bilemem. Kimseyle düşman olmaya niyetim yok.

Sadece şunu söylemek istedim:

Fazıl Say'ın müziğine hastayım ama bu son yazısına kesinlikle katılmıyorum.

...ve bu yazıyı da çok sevdim.


hayranıyım ben de bu kendini gereğinden fazla ciddiye alıp "sizi artık okumuyorum" mesajları atan okurların...


@ Chen

Elbette bu yazının kıyısında köşesinde ima yollu bile olsa Say'ın sanatçılığına dair bir eleştiri/karalama yok.

Fazıl Say muhakkak ki mesleğinde uluslararası üne sahip saygın bir kişiliktir. Bu başarı O'nu takip edilir ve sözü dikkate alınır birisi yapıyor. Ama o kadar. Mesleğindeki başarısı kimseyi dokunulmaz fikirlerini tartışılmaz yapmaz. Toplumun bir kısmını veya tamamını aşağılama hakkı da vermez.

Türkiye özelinden çıkıp genişçe bir bakarsak, dünyayı yaşanmaz hale getirip kan gölüne dönmesine hizmet edenlerin gayet başarılı askerler, tüccarlar, yazarlar, ekonomistler, siyasetçiler olduklarına şahit oluyoruz. Yani ağızdan bir söz çıkıyorsa tepkileri de karşılamak durumundasınız. İşinizi iyi yapmanız sizi kurtarmak. Ki bu yazıda Fazıl Say dış kapının mandalıdır aslında, bir çıkış noktasından çok da fazlası değildir inanki...

@ Outlaw

Birisinin öylece çekip gitmektense geri bildirim yapıp neyi beğenmediğini de dile getirmesi daha iyidir bence.

Fakat ben senin ne demek istediğini anlıyorum. Bu yorumunun biraz da Borges'e Ahmet Kaya olayında yapılanla ilintisi olduğunu düşünüyorum ve o çerçevede sana hak hak veriyorum açıkcası.


Mükemmel bir tespit yazısıydı.
Fazıl Say'ın bir sözünden yola çıkıp kendini ''halk''tan soyutlayan tüm burjuvayı analiz etmişsiniz. Fahrettin Kerim Gökay'ın da bu sözünü bilmiyordum ne kadar trajikomik "Halk plajlara akın etti vatandaş denize giremiyor" Sanki bahsettiği halk, diğer vatandaşlardan ayrı bir kabile! Urfa'da Oxford vardı da biz mi okumadık diyen Tatlıses'i (sadece bu konuda) daha samimi buluyorum ben.
Teşekkürler bu güzel yazı için. Gerçekten çok beğendim. Bu yazı diğer yazılarınızı okumam için de meraklandırdı beni, burayı da takip ederim artık.
Ellerinize sağlık.


@ Gizem

Asıl ben teşekkür ederim, hoş geldin o zaman.


ben severek okuyorum :)çok güzel bir yazı. tebrikler..


Ağzına sağlık..

Copyright © 2009 BoŞ MuHaBBeT ; Hiçbir hakkı saklı gizli değildir, ortalık malıdır